İslam Dininde Haksız Yere Müslüman Öldürmenin Cezası
İslam Dininde Haksız Yere Müslüman Öldürmenin Cezası
Peygamber Efendimiz, Medine-i Münevvere’den hareket etmeden evvel hedef şaşırtmak için Ebu Katade’yi bir miktar kuvvetle Necid taraflarına göndermişti. Bu birlik, “İzam” denilen bir yere geldiklerinde Amir bin Adbat isimli bir zatla karşılaştı.
Amir, müslümanlara selam vererek kelime-i şehadet getirip iman ettiğini bildirdi. Ancak Ebu Katade ile birlikte gelenlerden Muhallim bin Cessame, mazide vuku bulmuş olan şahsi bir çekişme dolayısıyla amir’in gerçekten müslüman olmadığını söyleyerek onu öldürdü ve eşyasına da ganimet diye el koydu.
Ebu Katade ve birliği Necid’den döndüklerinde Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-, Huneyn Vadisi’nde öğle namazını yeni eda etmiş ve etrafında ashabı olduğu halde bir ağacın altına oturmuşlardı. Hadise kendisine haber verildiğinde şu ayet-i kerime nazil oldu:
“Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mü’mini kafirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek; “Sen mü’min değilsin!” demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslam’a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa Suresi, 94)
Müslümanı Öldüren Sahabi
O sırada Amir’in yakınları gelip Muhallim’den davacı oldular. Peygamberimiz huzurunda, uzun uzadıya bir muhakemeden sonra amir’in veresesinin muvafakatiyle diyete karar verildi ve:
“-Muhallim gelsin de Allah Rasulü onun için istiğfar etsin!” dediler.
Muhallim gelince Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- sordu:
“–Amir müslüman olduğunu söylediği halde sen onu katlettin öyle mi?”
Bu sefer Muhallim:
“–Ey Allah’ın Rasulü! Benim için istiğfar et!” demek mecburiyetinde kaldı. Muhallim’in bu ifadesi, suçu bile bile işlediğinin bir îtirafı idi. Dolayısıyla müslüman olduğu halde ve hiçbir suçu bulunmayan bir kimseyi öldürmüş olduğundan, cürmü, affedilebilecek cinsten değildi. Eğer bu hususta en ufak bir müsamaha gösterilse, sonradan toplum içinde bu tür cinayetlerin önü alınamazdı. Bu yüzden, alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Muhallim’in, işlediği bu ağır cürüm sebebiyle vakî olan istiğfar talebini reddetti ve hatta:
“–Allah seni affetmesin!” cümlesini ifade buyurdu.
Nitekim gazab-ı Peygamberî’ye duçar olarak Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yanından ayrılan Muhallim, evine kapandı. Bir hafta sonra da kederinden öldü. Yakınları, onu gömdüklerinde toprak bu cesedi kabul etmedi. Tekrar tekrar gömdülerse de yer, her seferinde onu dışarı atmaktaydı. Çaresizlik ve şaşkınlık içinde Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’e gelerek durumu arz ettiler. Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem- de:
“–Bu toprak, ondan daha fenalarını dahi sinesine kabul etmiştir, ancak Allah Teala, size bir ibret göstermek ve La ilahe illallah’ın kadrini bildirmek istiyor!” buyurup, Muhallim’i tekrar ve kabrinin üzerine taş koyarak gömmelerini söylediler. (Ahmed, V, 112; İbn-i Mace, Fiten, 1; İbn-i Hişam, IV, 302; Vakıdî, III, 919)
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, “La ilahe illallah”ın hakkına ve hürmetine riayet etmemenin ne kadar büyük bir fecaat ve bir müslümana haksızlık yapmanın, onu dünyevî menfaatler uğruna öldürmenin ne kadar ağır bir günah olduğunu göstermek için bu şekilde davranmış, insanları bu tür hareketlerden şiddetle sakındırmıştır.
KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ
Yorum gönder