Kamer Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu
Kamer Suresi Arapça okunuşu
Kamer Suresi Arapça Dinle
Kamer Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- Ikterabetis saatu venşakkal kamer
- Ve iyyerav ayetey yu’ridu ve yekulu sıhrun mustemir.
- Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr
- Ve le kad caehum minel embai ma fihi muzdecer
- Hıkmetum baliğatun fema tuğnin nuzur
- Fe tevelle anhum yevme yed’ud daı ila şey’in nukur
- Huşşean ebsarıhum yahrucune minel ecdasi keennehum ceradum munteşir
- Muhtıyne iled a’ yekulul kafirune haza yevmun azir
- Kezzebet kablehum kavmu nuhın fekezzebu abdena ve kalu mecnunuv vezducir
- Fe dea rabbehu enni mağlubun fentesır
- Fe fetahna ebvabes semai bimaim munhemir
- Ve feccernel erda uyunen feltekal mau ala emrin kad kudir
- Ve hamelnahu ala zati elvahıv ve dusur
- Tecri bi a’yunina cezael li men kane kufir
- Ve le kad teraknaha ayeten fe hel mim muddekir
- Fe keyfe kane azabi ve nuzur
- Ve le kad yessernal kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
- Kezzebet adun fe keyfe kane azabi ve nuzur
- İnna erselna aleyhim rihan sarsaran fi yevmi nahsim mustemir
- Zenziun nase ke ennehum a’cazu nahlim munkaır
- Fe keyfe kane azabi ve nuzur
- Ve le kad yessernel kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
- Kezzebet semudu bin nuzur
- Fe kalu ebeşeram minna vahıden nettebiuhu inna izel lefi dalaliv ve suur
- Eulkıyez zikru aleyhi mim beynina bel huve kezzabun eşir
- Seya’lemune ğadem menil kezzabul eşir
- İnna murslun nakati fitnetel lehum fertekıbhum vastabir
- Ve nebbi’hum ennel mae kısmetun beynehum kullu şirbim muhtedar
- Fe nadev sahıbehum fe teata fe akar
- Fe keyfe kane azabi ve nuzur
- İnna erselna aleyhim sayhatev vahıdeten fe kanu ke heşimil muhtezir
- Ve le kad yessernel kur’ane liz zikri fe hel min muddekir
- Kezzebet kavmu lutım bin nuzur
- İnna erselna aleyhim hasıben illa ale lutnecceynahum bi sehar
- Nı’metem min ındina kezalike neczi men şeker
- Ve le kad enzerahum batşetena fe temarav bin nuzur
- Ve le kad raveduhu an dayfihi fe tamesna a’yunehum fe zuku azabi ve nuzur
- Ve le kad sabbehahum bukraten azabum mustekirr
- Fe zuku azabi ve nuzur
- Ve le kad yessernel kur’ane liz zikri fe hel mim muddekir
- Ve le kad cae ale fir’avnen nuzur
- Kezzebu bi ayatina kulliha fe ehaznahum ahze azizim muktedir
- E kuffarukum hayrun min ulaikum em lekum beraetun fiz zubur
- Em yekulune nahnu cemium muntesır
- Seyuhzemul cem’u ve yuvelluned dubur
- Belis saatu mev’ıduhum ves saatu edha ve emerr
- İnnel mucrimine fi dalaliv ve suur
- Yevme yushabune fin nari ala vucuhihim zuku messe sekar
- İnna kulle şey’in halaknahu bi kader
- Ve ma emruna illa vahıdetun ke lemhım bil besar
- Ve le kad ehlekna eşyaakum fe hel mim muddekir
- Ve kullu şey’in fealuhu fiz zubur
- Ve kullu sağıyriv ve kebirim mustetar
- İnnel muttekıyne fi cennativ ve neher
- Fi mak’adi sıdkın ınde melikim muktedir
Kamer Suresi Türkçe Dinle
Kamer Suresi’nin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
- Kıyâmet yaklaştı ve ay yarıldı.
- Fakat müşrikler ne zaman bir mûcize görseler sırtlarını döner ve: “Bu, öteden beri süregelen kuvvetli bir büyüdür” derler.
- Onlar Peygamber’i de, onun gösterdiği mûcizeyi de yalanlamakta ve kendi bâtıl arzularına uymaktadırlar. Ama şunu bilsinler ki, iyi veya kötü her işin ulaşacağı bir sonucu ve gerçekleşeceği belli bir zamanı vardır.
- Doğrusu onlara, inandıkları takdirde kendilerini içinde bulundukları inkâr bataklığından çekip çıkaracak nice mühim haberler gelmiştir.
- Bu Kur’an ve içindeki âyetler aklını kullanabilenler için mükemmel bir hikmet ve açık bir ibrettir! Ne var ki, inkârda ısrar edenlere uyarılar fayda vermiyor!
- Dolayısıyla üzerlerine varmaktan artık vazgeç! Çünkü bir gün gelecek, bir dâvetçi onları hiç görülmemiş, tanınmamış dehşetteki bir gerçeğe çağıracaktır.
- O gün onlar, gözleri zillet ve dehşet içinde öne düşmüş olarak kabirlerinden çıkacak; yayılmış çekirgeler gibi dalga dalga her tarafı kaplayacaklar.
- Tam bir teslimiyet içinde süratle koşacaklar dâvetçiye doğru. Kâfirler: “Bugün, çok çetin bir gün!” diye feryat edecek.
- Bunlardan önce Nûh kavmi de yalanlamıştı. Kulumuz Nûh’u yalancı saymakta ısrar ettiler, ona: “Delinin teki!” dediler. Kulumuz saygısızca incitildi, tebliğden zorla engellendi.
- Nihâyet o da Rabbine: “Ben mağlup düştüm. Artık dinine yardım et, intikâmımı sen al!” diye yalvardı.
- Biz de nehirler gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık.
- Yeri de coşkun kaynaklar hâlinde fışkırttık. Nihâyet gökten boşalan ve yerden fışkıran sular, takdir edilmiş bir işin gerçekleşmesi için birleşiverdi.
- Nûh’u da tahtalarla yapılmış ve çivilerle çakılmış bir gemiye bindirdik.
- O gemi, inkâr ve hakârete uğramış, kadri bilinmemiş kıymetli kulumuza bir mükâfat olarak, bizim gözetimimiz altında akıp gidiyordu.
- Biz bunu gelecek nesillere bir ibret levhası olarak bıraktık. Hani bundan ibret ve ders almak isteyen?
- Nasılmış benim cezalandırmam ve tehdîdim! Görsünler bakalım!
- Andolsun biz bu Kur’an’ı, iyice anlaşılıp öğüt alınabilmesi için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?
- Âd kavmi de peygamberleri Hûd’u yalanladı. Nasılmış benim cezalandırmam ve tehdîdim! Görsünler bakalım!
- Onların üzerine uğursuzluğu devamlı olan bir günde gürültülü, dondurucu şiddetli bir kasırga gönderdik.
- Öyle bir kasırga ki insanları, köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi tâ temelinden koparıp fırlatıyordu.
- Nasılmış benim cezalandırmam ve tehdîdim! Görsünler bakalım!
- And olsun biz bu Kur’an’ı, iyice anlaşılıp öğüt alınabilmesi için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?
- Semûd kavmi de kendilerini uyaran peygamberleri yalanladı.
- Dediler ki: “İçimizden bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz büyük bir sapıklık ve çılgınlığa düşmüş oluruz!”
- “Ne yani, vahiy içimizden zengin ve asil başka biri bulunamayıp ona mı indirilmiş? Bilakis o tam bir yalancı ve şımarığın tekidir!”
- Allah Sâlih’e şöyle buyurdu: “Merak etmesinler! Yarın onlar yalancı ve şımarığın kim olduğunu bilecekler!”
- “Biz onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderiyoruz. Şimdi sen onların ne yapacağını gözetle ve eziyetlerine sabret!”
- “Suyun deve ile onlar arasında nöbetleşe olacağını kendilerine haber ver. İçme sırası kiminse o gelip suyunu alsın!”
- Fakat onlar, içlerindeki en azgın arkadaşlarını çağırıp onu kışkırttılar. O da bıçağını kapıp deveyi hunharca kesiverdi.
- Nasılmış benim cezalandırmam ve tehdîdim! Görsünler bakalım!
- Üzerlerine korkunç bir çığlık gönderdik de, davar ağılındaki kuru otlar ve çalı çırpı gibi kırılıp dökülüverdiler.
- And olsun biz bu Kur’an’ı, iyice anlaşılıp öğüt alınabilmesi için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?
- Lût kavmi de kendilerini uyaran peygamberleri yalanladı.
- Biz de üzerlerine taş yağdıran bir fırtına gönderdik. Ancak Lût’un âilesi müstesnâ. Onları seher vakti kurtardık.
- Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız.
- Lût onları bizim şiddetli azabımıza karşı uyarmıştı. Fakat onlar uyarıları şüpheyle karşılayıp, bunları yalanladılar.
- Üstelik Lût’tan, genç erkek suretinde gelen misâfirlerini, çirkin ve hayâsız emelleri için kendilerine teslim etmesini istediler. Bunun üzerine biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!” dedik.
- Bir sabah vakti, önüne geçilemez ve yakalarını bir daha bırakmayacak bir azap onları kıskıvrak yakalayıverdi.
- Haydi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!
- Andolsun biz bu Kur’an’ı, iyice anlaşılıp öğüt alınabilmesi için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?
- Firavun hanedanına da kendilerini uyaran peygamberler gelmişti.
- Onlar âyetlerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir zâtın şânına yaraşır bir tarzda yakalayıp helâk ettik!
- Şimdi söyleyin ey müşrikler! Sizin kâfirleriniz, bahsedilen o kâfirlerden daha mı üstün ve güçlü? Onlar cezalandırılırken siz kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Yoksa kutsal kitaplarda sizin Allah’ın azabından muaf olduğunuza dâir bir senediniz mi var?
- Yoksa onlar “Biz tam bir dayanışma içinde, yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar?
- Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
- Hayır! Onlara va’dedilen asıl ceza vakti, kıyâmet günüdür. Kıyâmet gününün azabı, dünyadakinden çok daha korkunç ve çok daha acıdır!
- Şüphesiz inkârcı suçlular, cennetin çok uzağında ve alevli ateşler içinde olacaklardır.
- O gün ateşte yüzleri üstü süründürülecekler. Kendilerine: “Cehennem alevlerinin dokunuşunu, okşayışını tadın, bakalım!” denilecek.
- Şüphesiz biz her şeyi dakik, şaşmaz bir ölçüye ve bir kadere göre yarattık.
- Olmasını istediğimiz şeyle ilgili emrimiz, başka değil, bir “Ol!” demektir; bir göz kırpması gibi hızlıdır.
- Gerçekten biz daha önce sizin gibi nice toplumları helâk ettik. Hiç düşünüp ibret alacak yok mu?
- Onların yaptığı her şey defterlerde kayıtlıdır.
- Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır.
- Allah’a gönülden saygı besleyen, O’na karşı gelmekten sakınıp emirlerine titizlikle uyanlar ise cennet bahçelerinde ve ırmak kenarlarındadırlar.
- Gücü her şeye yeten ve hükmü her şeye geçen Hükümdar’ın huzurunda, hoşnut olacakları çok şerefli bir hak ve dürüstlük meclisindedirler.
Yorum gönder