Peygamberimiz Koruma Altında Yetişti
Peygamber Efendimizin Meziyetleri
Allah Resulü nübüvvetten önce de mürüvvet itibarıyla kavminin en üstünü, soy itibarıyla en şereflisi, ahlak bakımından en güzeli idi. Komşuluk hakkına en ziyade riayet eden, hilim ve sadakatte en üstün olan, emniyet ve güvenilirlikte en önde gelen, insanlara kötülük ve eziyet etmekten en uzak duran, O idi. Hiç kimseyi kınayıp ayıpladığı, hiç kimseyle münakaşa ettiği görülmemişti. Öyle ki Cenab-ı Hak bütün iyi haslet ve meziyetleri O’nda topladığı için kavmi kendisine el-Emin vasfını vermişti.( İbn-i Hişam, I, 191; İbn-i Sa’d, I, 121.)
Resulullah’a bir gün:
“−Ya Resulallah! Allah’tan başkasına hiç ibadet ettiniz mi?” diye soruldu.
“−Hayır!” cevabını verdi.
“−Hiç içki içtiniz mi?” diye soruldu.
“−Hayır! Ben Kitap ve imanın ne olduğunu bilmezken bile, onların yaptıkları şeylerin küfür olduğunu bilirdim.” buyurdu. (Diyarbekri, I, 254-255)
Peygamberimizi Korunması
Allah Resulü, çocukluğunda Allah Teala’nın kendisini nasıl koruduğunu şöyle anlatır:
“Kureyş çocuklarıyla beraber oyun oynarken bir yerden bir yere taş taşıyorduk. Çocuklar, izarlarını (alt elbiselerini) kaldırıp omuzlarına atmış, taşı onun üzerinde taşıyorlardı. Omzumun acımaması için ben de onlar gibi yapmak isteyince, kendisini görmediğim bir kuvvet bana canımı yakan bir yumruk vurup:
−İzarını beline bağla! dedi.
Ben de hemen izarımı belime bağladım. Arkadaşlarımın arasında sadece ben, izarım belimde olduğu halde omzumda taş taşıdım.” (İbn-i Hişam, I, 197)
Efendimiz, Kabe yeniden inşa edilirken amcası Abbas (r.a.) ile birlikte taş taşıyordu. Abbas (r.a.) taşların çıplak omzunu incitmemesi için Allah Resulü’ne:
“–İzarını omzuna koy!” dedi. Hz. Peygamber, izarını omzuna koymak istediği sırada yere yığıldı ve gözlerini semaya dikerek amcasına:
“–Bana izarımı göster!” dedi. Hemen onu alıp üzerine örttü. (Buharî, Hac, 42)
O zamanki cemiyette elbisesiz dolaşmak gayet normal kabul edilmesine rağmen, Allah Resulü hiçbir zaman haya sınırları dışında bir tavır sergilememiştir. Hadîs-i şerîfte de kaydedildiği gibi amcasının teşvîki ile böyle bir durumla karşı karşıya kaldığında ise Allah Teala tarafından muhafaza edilmiştir.
Resulullah, on iki yaşında bir çocuk iken kendisine Rahip Bahira’nın:
“−Yavrum, Lat ve Uzza hakkı için soruyorum, cevap ver!” demesi üzerine;
“−Lat ve Uzza adına yemin ederek bana bir şey sorma! Vallahi Ben, bunlardan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmem!” demiştir. (İbn-i İshak, s. 54; İbn-i Sa’d, I, 154; Ayrıca bkz. Ahmed, V, 362)
Ümmü Eymen (r.a.) şöyle anlatır:
Kureyş müşrikleri senede bir gün, tazîm için Buvane putunun yanında toplanırlar, geceye kadar kurban kesmek, saç kestirmek ve îtikafa girmek suretiyle merasim yaparlardı. Ebu Talib de bu bayram için hazırlanmıştı.
Hz. Peygamber, onlara iştirak etmekten kaçınınca amca ve halalarının kendisine son derece kızdıklarını gördüm.
Halaları:
“−İlahlarımızdan yüz çevirdiğin için bir felakete uğramandan korkuyoruz!” diyerek o kadar ısrar ettiler ki, Fahr-i Kainat Efendimiz onlarla beraber gitmek mecburiyetinde kaldı.
Bir müddet gözden kayboldu, sonra korkudan benzi sararmış bir halde dönüp yanımıza geldi.
Halaları:
“−Başına neler geldi?” diye telaşla sordular.
O da:
“−Bana cin dokunmasından korkuyorum!” dedi.
Halaları:
“−Allah Sen’i şeytanla mübtela kılmaz! Sen’de her türlü güzel haslet vardır. Söyle bakalım, görmüş olduğun şey nedir?” dediler.
“−Ben putun yanına her yaklaştığımda, beyaz ve uzun boylu bir adam temessül edip:
–Ey Muhammed! Geri dön, ona sakın dokunma!» diyerek bağırıyordu!” buyurdu.
Bundan sonra Hz. Peygamber, kendisine Peygamberlik vazîfesi verilinceye kadar onların bayram ve merasimlerine asla katılmadı.(İbn-i Sa’d, I, 158.)
Hazret-i Ali’nin rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Ben, cahiliye insanlarının yaptıkları bir şeyi yapmaya iki defa teşebbüs etmiştim. Ancak Allah -azze ve celle-, beni onlardan muhafaza buyurdu.
Bir gece, Mekke’nin yukarı taraflarında, Kureyşli birkaç gençle koyunlarımızı otlatıyorduk. Arkadaşıma:
−Eğer koyunlarıma bakarsan, ben de diğer gençler gibi Mekke’ye gidip gece sohbetlerine katılayım. dedim.
Arkadaşım:
−Olur, nasıl istersen öyle yap! dedi.
Bunun üzerine yola çıktım. Mekke’ye yaklaştığım zaman, def, kaval ve ıslık sesleri işittim.
−Bu nedir? diye sordum.
−Falan erkek ile filan kadın evleniyor! dediler.
Hemen oturarak o tarafa doğru bakmaya başladım. O esnada Allah kulaklarıma bir ağırlık verdi ve oracıkta uyuyakaldım. Allah’a yemin ederim ki, güneş üzerime doğuncaya kadar uyanamadım. Hemen dönüp arkadaşımın yanına geldim.
−Ne yaptın? diye sordu.
−Hiçbir şey yapamadım! dedim ve başımdan geçenleri ona anlattım.
Başka bir gece, aynı şey tekerrür etti. Ben yine Mekke’ye gece sohbeti için gittiğimde Allah Teala tarafından üzerime çöken ağırlıkla güneş doğuncaya kadar uyuyakaldım. Dönüp arkadaşımın yanına geldim. Rabbim beni peygamberlikle şereflendirinceye kadar bunların haricinde, hiçbir kötü şeye meyletmedim!” (İbn-i İshak, s. 58-59; İbn-i Kesîr, el-Bidaye, II, 292)
Yorum gönder