Sebe Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu
Sebe Suresi Arapça okunuşu
Sebe Suresi Arapça Dinle
Sebe Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- El hamdu lillahillezi lehu ma fis semavati ve ma fil ardı ve lehul hamdu fil ahireh, ve huvel hakimul habir.
- Ya’lemu ma yelicu fil ardı ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu mines semai ve ma yarucu fiha, ve huver rahimul gafur.
- Ve kalellezine keferu la te’tines saah, kul bela ve rabbi le te’tiyennekum alimil gayb, la ya’zubu anhu miskalu zerretin fis semavati ve la fil ardı ve la asgaru min zalike ve la ekberu illa fi kitabin mubin.
- Li yecziyellezine amenu ve amilus salihat, ulaike lehum magfiretun ve rızkun kerim.
- Vellezine seav fi ayatina muacizine ulaike lehum azabun min riczin elim.
- Ve yerellezine utul ılmellezi unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdi ila sıratıl azizil hamid.
- Ve kalellezine keferu hel nedullukum ala raculin yunebbiukum iza muzzıktum kulle mumezzekın innekum le fi halkın cedid.
- Eftera alallahi keziben em bihi cinneh, belillezine la yuminune bil ahireti fil azabi ved dalalil baid.
- E fe lem yerev ila ma beyne eydihim ve ma halfehum mines semai vel ard, in neşe’nahsif bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines sema, inne fi zalike le ayeten li kulli abdin munib.
- Ve lekad ateyna davude minna fadla, ya cibalu evvibi meahu vet tayr, ve elenna lehul hadid.
- Enimel sabigatin ve kaddir fis serdi va’melu saliha, inni bima tamelune basir.
- Ve li suleymaner riha guduvvuha şehrun ve revahuha şehr, ve eselna lehu aynel kıtr, ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve men yezıg minhum an emrina nuzıkhu min azabis sair.
- Ya’melune lehu ma yeşau min meharibe ve temasile ve cifanin kel cevabi ve kudurin rasiyat, i’melu ale davude şukra, ve kalilun min ibadiyeş şekur.
- Fe lemma kadayna aleyhil mevte ma dellehum ala mevtihi illa dabbetul ardı te’kulu minseeteh, fe lemma harre tebeyyenetil cinnu en lev kanu ya’lemunel gaybe ma lebisu fil azabil muhin.
- Lekad kane li sebein fi meskenihim ayeh, cennetani an yeminin ve şimal, kulu min rızkı rabbikum veşkuru leh, beldetun tayyibetun ve rabbun gafur.
- Fe a’radu fe erselna aleyhim seylel arimi ve beddelna-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevatey ukulin hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalil.
- Zalike cezeynahum bima keferu, ve hel nucazi illel kefur.
- Ve cealna beynehum ve beynel kurelleti barekna fiha kuren zahireten ve kadderna fihes seyr, siru fiha leyaliye ve eyyamen aminin.
- Fe kalu rabbena baidbeyne esfarina ve zalemu enfusehum fe cealnahum ehadise ve mezzaknahum kulle mumezzak, inne fi zalike le ayatin li kulli sabbarin şekur.
- Ve lekad saddaka aleyhim iblisu zannehu fettebeuhu illa ferikan minel muminin.
- Ve ma kane lehu aleyhim min sultanin illa li na’leme men yu’minu bil ahireti mimmen huve minha fi şekk, ve rabbuke ala kulli şeyin hafiz.
- Kulid’ullezine zeamtum min dunillah, la yemlikune miskale zerretin fis semavati ve la fil ardı ve ma lehum fihima min şirkin ve ma lehu minhum min zahir.
- Ve la tenfeuş şefaatu indehu illa li men ezine leh, hatta iza fuzzia an kulubihim kalu maza kale rabbukum, kalul hakk, ve huvel aliyyul kebir.
- Kul men yerzukukum mines semavati vel ard, kulillahu ve inna ev iyyakum le ala huden ev fi dalalin mubin.
- Kul la tus’elune amma ecremna ve la nus’elu amma ta’melun.
- Kul yecmeu beynena rabbuna summe yeftehu beynena bil hakk, ve huvel fettahul alim.
- Kul eruniyellezine elhaktum bihi şurekae kella, bel huvallahul azizul hakim.
- Ve ma erselnake illa kaffeten lin nasi beşiren ve neziren ve lakinne ekseren nasi la ya’lemun.
- Ve yekulune meta hazel va’du in kuntum sadikin.
- Kul lekum miadu yevmin la teste’hirune anhu saaten ve la testakdimun.
- Ve kalellezine keferu len nu’mine bi hazel kur’ani ve la billezi beyne yedeyh, ve lev tera iziz zalimune mevkufune inde rabbihim, yerciu ba’duhum ila ba’dınil kavl, yekulullezinestud’ifu lillezinestekberu lev la entum le kunna muminin.
- Kalellezinestekberu lillezinestud’ifu e nahnu sadednakum anil huda ba’de iz caekum bel kuntum mucrimin.
- Ve kalellezinestud’ifu lillezinestekberu bel mekrul leyli ven nehari iz te’murunena en nekfure billahi ve nec’ale lehu endada, ve eserrun nedamete lemma raevul azab, ve cealnel aglale fi a’nakıllezine keferu, hel yuczevne illa ma kanu ya’melun.
- Ve ma erselna fi karyetin min nezirin illa kale mutrefuha inna bima ursiltum bihi kafirun.
- Ve kalu nahnu ekseru emvalen ve evladen ve ma nahnu bi muazzebin.
- Kul inne rabbi yebsutur rızka limen yeşau ve yakdiru ve lakinne ekseren nasi la ya’lemun.
- Ve ma emvalukum ve la evladukum billeti tukarribukum indena zulfa illa men amene ve amile salihan fe ulaike lehum cezaud dı’fi bima amilu ve hum fil gurufati aminun.
- Vellezine yes’avne fi ayatina muacizine ulaike fil azabi muhdarun.
- Kul inne rabbi yebsutur rızka li men yeşau min ibadihi ve yakdiru leh, ve ma enfaktum min şeyin fe huve yuhlifuh, ve huve hayrur razikin.
- Ve yevme yahşuruhum cemian summe yekulu lil melaiketi e haulai iyyakum kanu ya’budun.
- Kalu subhaneke ente veliyyuna min dunihim, bel kanu ya’budunel cinn, ekseruhum bihim mu’minun.
- Fel yevme la yemliku ba’dukum li ba’dın nef’an ve la darra, ve nekulu lillezine zalemu zuku azaben narilleti kuntum biha tukezzibun.
- Ve iza tutla aleyhim ayatuna beyyinatin kalu ma haza illa raculun yuridu en yasuddekum amma kane ya’budu abaukum, ve kalu ma haza illa ifkun muftera ve kalellezine keferu lil hakkı lemma caehum in haza illa sihrun mubin.
- Ve ma ateynahum min kutubin yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min nezir.
- Ve kezzebellezine min kablihim ve ma belegu mi’şare ma ateynahum fe kezzebu rusuli, fe keyfe kane nekir.
- Kul innema eızukum bi vahideh, en tekumu lillahi mesna ve furada summe tetefekkeru, ma bi sahıbikum min cinneh, in huve illa nezirun lekum beyne yedey azabin şedid.
- Kul ma seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illa alallah, ve huve ala kulli şeyin şehid.
- Kul inne rabbi yakzifu bil hakk, allamul guyub.
- Kul cael hakku ve ma yubdiul batılu ve ma yuid.
- Kul in dalaltu fe innema edıllu ala nefsi, ve in ihtedeytu fe bima yuhi ileyye rabbi, innehu semiun karib.
- Ve lev tera iz feziu fe la fevte ve uhızu min mekanin karib.
- Ve kalu amenna bih, ve enna lehumut tenavuşu min mekanin baid.
- Ve kad keferu bihi min kabl, ve yakzifune bil gaybi min mekanin baid.
- Ve hile beynehum ve beyne ma yeştehune kema fuile bi eşyaihim min kabl, innehum kanu fi şekkin murib.
Sebe Suresi Türkçe Dinle
Sebe Suresi’nin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
- Hamd O Allah’adır ki, göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur, ahirette de hamd O’nun. O, hikmet sahibidir, herşeyi bilendir.
- Yere ne giriyor ve ondan ne çıkıyor, gökten ne iniyor ve ona ne çıkıyorsa hepsini bilir. O, çok merhametli, çok bağışlayıcıdır.
- İnkar edenler: “Bize o kıyamet saati gelmez.” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O’nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.”
- Çünkü iman edip iyi işler yapanlara mükafat verecektir, işte onlar için bir bağışlama ve bol bir rızık vardır.
- Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlar için de pislikten acı bir azap vardır.
- Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, sana Rabbinden indirilen gerçeğin ta kendisi olduğunu ve onun, yüceliğinin sonu olmayan her türlü övgüye layık olan (Allah’) ın yolunu gösterdiğini görüyorlar.
- Böyle iken o küfredenler şöyle dediler: “Size, parçalanıp didik didik didiklendiğiniz zaman, muhakkak siz yeni bir yaratılış içinde bulunacaksınız diye, peygamberlik eden bir adam gösterelim mi?
- Allah’a bir yalanı mı iftira etmekte, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Hayır, doğrusu o ahirete inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azap içindedirler.
- Ya gökten ve yerden önlerindekine ve arkalarındakine bir bakmazlar mı? Dilersek kendilerini yere indiriveririz yahut gökten üstlerine parçalar düşürürüveririz. Gerçekten onda hakka gönül veren her kul için şüphesiz bir ibret vardır.
- Andolsun ki, Davud’a tarafımızdan bir üstünlük verdik: “Ey dağlar, çınlayın (tesbih edin) onunla beraber, siz de ey kuşlar!” dedik ve ona demiri yumuşattık.
- Geniş zırhlar yap ve iyi biçime yatır (iyi biçim ver). Siz de iyi işler de bulunun; çünkü Ben, bütün yapacaklarınızı gözetiyorum, dedik.
- Süleyman’ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık akşam dönüşü bir aylık yol idi. Erimiş bakır kaynağını da ona sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da her kim emrimizden saparsa, ona ateş azabını tattırırız.
- Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın! Kullarım arasında şükreden azdır.
- Sonra onun ölümüne hükmettiğimizde onlara onun ölümünü sezdiren olmadı, yalnız bir güve (böceği) dayandığı asasını yiyordu. Bu sebeple yere yıkıldığında besbelli oldu ki, eğer cinler gaybı bilselerdi, o horlayıcı azap içinde bekleyip durmazlardı.
- Andolsun ki, Sebe topluluğu için yurtlarında gerçekten bir ibret vardı; sağlı sollu iki bahçe! Onlara hal diliyle: “yiyin Rabbinizin rızkından da O’na şükredin, ne güzel, hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rabb!” derlerdi.
- Fakat onlar, yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini salıverdik ve o güzelim iki bahçelerini buruk yemişli, ılgınlı ve biraz da sidir ağacı bulunan iki harap bahçeye çevirdik.
- Bunu, onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve Biz, hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız.
- Biz, onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında sırt sırta şehirler meydana getirmiş ve onlara da düzenli gidiş geliş imkanı sağlamış “Gezin oralarda, geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde!” demiştik.
- Buna karşı onlar: “Ey Rabbimiz, yolculuklarımızın mesafesini uzaklaştır!” dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve tamamen didik didik dağıttık. Şüphesiz ki, bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette ibretler vardır.
- Yine andolsun ki, iblis onlar aleyhindeki tahminini gerçekten doğru buldu da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular.
- Halbuki onun, onların üzerinde hiçbir hakimiyet gücü yoktu fakat Biz ahirete imanı olanı belirleyecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle ya, Rabbin herşeyi koruyup gözetendir.
- De ki: “Allah’tan başka tanrı saydığınız tanrılarınıza istediğiniz kadar yalvarın. Onların ne gökte ne de yerde zerre miktarına güçleri yetmez. Onların, bunlarda bir ortaklığı da yoktur. O’nun da onlardan bir yardımcısı yoktur.
- O’nun huzurunda, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda da vermez. Nihayet kalplerinden dehşet giderildiğinde: “Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar, (şefaatçılar): “Hakkı” derler. O, öyle yüksek, öyle büyüktür.
- Onlara de ki: “Size göklerden ve yerden kim rızık veriyor? De ki: “Allah! O halde ya biz mutlak bir doğru yolda veya açık bir sapıklık içindeyiz ya da siz.”
- De ki: “Siz, bizim suçlarımızdan sorumlu tutulmazsınız, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.”
- De ki: “Rabbimiz, hepimizi bir araya toplayacak, sonra da aramızı hak hükmü ile ayıracak. O, öyle yegane hüküm veren, öyle herşeyi bilendir.”
- De ki: “O’na ortak diye kattıklarınızı bana gösterin bakayım! Hayır, öyle şey yok! doğrusu, bu: Güçlü ve hikmet sahibi olan ancak Allah’tır.”
- Seni de ancak bütün insanları içeren bir elçilikle rahmetimizin müjdecisi, azabımızın habercisi olarak gönderdik, başka değil! Fakat insanların çoğu bilmezler.
- Ve: “Eğer doğru söylüyorsanız, ne zaman bu va’d?” diyorlar.
- De ki: “Size va’d edilen bir gündür ki; ondan bir saat geri de kalamazsınız, ileri de geçemezsiniz.”
- Bununla beraber, o küfredenler: “Biz ne bu Kur’an’a inanırız, ne de önündekine!” dediler. Fakat o zalimler yakalanıp Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman birbirlerine laf atarken bir görsen! Bir taraftan zebun edilenler (zayıf düşürülenler), o büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız kesinlikle biz mü’min olurduk!” diyeceklerdir.
- Diğer taraftan büyüklük taslayanlar, zayıf düşürülenlere; “Ya, size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçluydunuz!” diyecekler.
- O zayıf düşürülenler de büyüklük taslayanlara: “Hayır işiniz gece gündüz dolap (çevirmekti); çünkü sizler, bizlere hep Allah’a küfretmemizi ve ona eşler koşmamızı emrediyordunuz.” derler ve böyle atışırlarken, azabı gördükleri zaman, içlerinden pişmanlık duymaktadırlar. Biz de o küfredenlerin boyunlarına tomrukları geçirmişizdir de yalnızca yaptıklarının cezasını çekiyorlardır.
- Biz herhangi bir memlekette tehlikeyi haber veren bir Resul gönderdiysek, herhalde onun refah ile şımartılmış olanları: “Biz, sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız.” dediler.
- Ve dediler ki: “Biz malca da daha çoğuz, evlatça da ve bize azap edilmez.”
- De ki: “Rabbim, rızkı dilediğine döşer (bol verir), dilediğine de sıkar (kısar); fakat insanların çoğu bilmezler.
- Oysa sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de evladlarınızdır. Ancak iman edip yararlı işler yapanlar var ya, işte onların yaptıklarına karşılık kendilerine kat kat mükafat vardır ve onlar, cennet köşklerinde güvenlik içindedirler.
- Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışarak çalışanlara gelince onlar, hakkın huzuruna azap içinde celbedileceklerdir.
- De ki: “Gerçekten Rabbim, rızkı kullarından dilediği kimseye hem bol verir, hem kısar. Hayır için her neyi harcarsanız, O, onun yerini doldurur. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
- O gün ki, onları hep birlikte mahşere toplayacak, sonra meleklere: “Şunlar size mi tapıyorlardı?” diyecek.
- “Seni tenzih ederiz. Sensin onlara karşı bizim sahibimiz! Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanmıştı!” diyeceklerdir.
- İşte o gün kiminiz kiminize ne bir yarar, ne de bir zarar verme gücüne sahip olamaz ve o zulmedenlere: “Tadın bakalım, o yalan deyip durduğunuz ateşin azabını!” deriz.
- Karşılarında açık deliller halinde ayetlerimiz okunduğu zaman o zalimler: “Bu, yalnızca sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adamdır!” dediler ve: “Bu (Kur’an), uydurulmuş bir iftiradan başka birşey değil!” dediler. Ve o küfredenler gerçek kendilerine geldiği vakit: “Bu apaçık bir büyüden başka birşey değildir!” dediler.
- Halbuki Biz onlara öyle ders alacakları kitaplar vermedik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı da göndermedik.
- Onlardan öncekiler de yalan demişlerdi. Hem de bunlar, onlara verdiklerimizin onda birine ermediler. Peygamberlerini yalanladılar da nasıl oldu inkarım?
- De ki: “Size sadece bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer, üçer ve teker teker kalkarsınız sonra da iyi düşünürsünüz; arkadaşınızda delilikten eser yoktur. O, yalnız şiddetli bir azabın önünde sizi sakındıracak bir peygamberdir.”
- De ki: “Ben, sizden herhangi bir ücret istersem, o sizin olsun. Benim mükafatım ancak Allah’a aittir ve Allah, herşeye şahittir.”
- De ki: “Gerçekten Rabbim, hakkı fırlatır (dilediğinin kalbine indirir.) O, gaybları hakkıyla bilendir.”
- De ki: “Hak geldi; artık batılın önü de kalmaz sonu da.”
- De ki: “Eğer ben yanılırsam, yalnız kendime kalarak yanılırım ve eğer doğru yolu bulmuşsam bilmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Çünkü O, yakındır, işitir, işittirir.
- O telaşa düştükleri zaman görsen, artık kaçamak yoktur, yakın yerden yakalanmışlardır.
- Ve: “O’na iman ettik!” demektedirler, fakat onlara uzak yerden el sunmak nerede?
- Oysa daha önce O’na küfretmişlerdi, uzak yerden gaybe taş atıyorlardı.
- Artık kendileriyle arzuladıklarının arasına set çekilmiştir; tıpkı bundan önce emsallerine yapıldığı gibi. Çünkü hepsi işkilli bir şüphe içinde bulunuyorlardı.
Yorum gönder