Bedir Savaşı’na Yardıma Gelen 3 Bin Melek
Bedir Savaşı’na Yardıma Gelen 3 Bin Melek
Peygamber Efendimiz müşriklere baktı; onlar bin kişi civarındaydılar. Ashabı ise üç yüz on üç kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak, şöyle yalvarmaya başladı:
“Ey Allah’ım! Bana olan va’dini yerine getir! Bana zafer ihsan eyle! Ey Allah’ım! Eğer ehl-i İslam’ın bu topluluğunu helak edersen, artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacak!”
Peygamber Efendimiz mübarek ellerini semaya açmış olarak yalvarmasına öyle devam etti ki, ridası omzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir -radıyallahu anh-, yanına gelerek ridasını aldı, omuzuna koydu ve:
“–Ey Allah’ın Rasulü! Rabbine olan yalvarman kafidir. Allah Teala Sana olan vaadini mutlaka yerine getirecektir.” dedi.
Bütün mü’min gönüller de niyaz halinde idi. İlahi kelamda lutf-i Rahmani şöyle müjdelendi:
“Hani siz, Rabbinizden imdat taleb ediyordunuz, O da; “Muhakkak ki Ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi) ile imdad edeceğim.” diyerek duanızı kabul buyurmuştu. Allah bunu, sadece müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yaptı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah, mutlak galiptir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfal Suresi, 9-10)
“And olsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir’de yardım etmişti. Allah’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız. O zaman Sen mü’minlere; «Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?» diyordun. Evet, sabreder ve (Allah’tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.” (Al-i İmran Suresi, 123-125)
Allah -celle celalühu- o gün mü’minlere meleklerle yardım etti. Mü’minlerin ihlasına göre meleklerin sayısını bin, üç bin, nihayet beş bine kadar artırdı.
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, daha önceden müşriklerin ileri gelenlerinden kimin nerede öldürüleceğini bildirdiği halde ve Allah’ın kendilerine zafer nasib edeceğini lutf-i ilahi ile öğrenmiş olmasına rağmen, gece sabaha kadar Allah’a yalvarmış, kendisini helak edercesine dua etmişti. Bu hal, kulluk şuurunun mühim tezahürlerinden biridir. Allah Teala da bizden kulluktan başka bir şey istememektedir. Allah’a yaklaşmak için, tezellül ve tazarru ile O’na yalvarmak kadar sağlam bir yol mevcut değildir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Bedir günü:
“İşte Cebrail! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş techizatıyla (yardımınıza gelmiş durumda)!” buyurdular. (Buhari, Meğazi, 11)
Huvaytıb bin Abdüluzza der ki:
“Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler müşahede etmiş ve melekleri görmüştüm. Onlar gökle yer arasında Kureyşlileri öldürüyor, esir ediyorlardı. O zaman kendi kendime; «Bu zat (Peygamber Efendimiz) muhakkak Allah tarafından korunuyor!» dedim. Gördüğüm şeylerden hiç kimseye bahsetmedim.” (Hakim, III, 562/6084)
Ebu Davud el-Mazini şöyle der:
“Bedir gününde, müşriklerden bir adamı vurup öldüreyim diye takip ettim. Kılıcım daha ona dokunmadan başının yere düştüğünü gördüm! Anladım ki onu benden başkası (yani bir melek) öldürdü!” (Ahmed, V, 450)
Enes -radıyallahu anh-’ın bildirdiğine göre müşrikler yaklaştığında Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“–Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete girmek üzere ayağa kalkınız!” buyurdu. Ensar’dan Umeyr bin Hümam -radıyallahu anh-:
“–Ya Rasulallah! Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennet mi?” diye sordu. Efendimiz -aleyhissalatü vesselam-:
“–Evet.” buyurdu. Umeyr:
“–Ne iyi, ne ala!” dedi. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“–Niye öyle söyledin?” diye sordu. Umeyr -radıyallahu anh-:
“–Allah’a yemin ederim ki ya Rasulallah, cennet ehlinden olmayı istediğim için öyle söyledim, başka maksadım yok.” dedi. Rasul-i Ekrem Efendimiz:
“–Şüphesiz sen cennetliksin.” buyurdu.
Umeyr, bu söz üzerine torbasından birkaç hurma çıkartıp onları yemeye başladı. Sonra:
“–Eğer şu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam, bu gerçekten uzun bir hayattır.” diyerek elindeki hurmaları attı ve cihada koştu. Sonra şehid oluncaya kadar müşriklerle savaştı. (Müslim, İmare, 145; Ahmed, III, 137)
Allah’ın Aslanı ve Teke Tek Vuruşma
Bedir harbi, mübareze, yani teke tek vuruşma ile başladı. Müslümanların çıkardıkları mübareze erleri olan Hazret-i Hamza, Hazret-i Ali ve Hazret-i Ubeyde rakiplerini öldürdüler. Ancak Ubeyde -radıyallahu anh- bacağı kopmuş olarak döndüğünden, bir müddet sonra Allah Rasulü’nün:
“–Sen o yüce makama erdin!” müjdesini alarak şehid oldu. (Vakıdi, I, 69-70)
Bundan sonra iki ordu yavaş yavaş birbirlerine yaklaşmaya başladı. Peygamberimiz, ashabın birdenbire hücuma kalkmasına izin vermedi. Çünkü Kureyşli müşrikler arasında, kervanın tehlikeyi atlattığı düşüncesiyle savaşmak istemeyenler de vardı. Müslümanların hemen hücum etmemesiyle onların bu isteksizlikleri daha da artıyor, müşrik saflarında savaşma azminin sarsılmasına sebep oluyordu. Zaten mübarezeye çıkan savaşçılarının mağlubiyeti onları bir hayli tedirgin etmişti. Fakat mel’un Ebu Cehil, bütün kiniyle haykırıyor:
“–Siz bir iki kişinin ölmesine aldırmayın! Yürüyün!” diyordu.
Umumi Taarruz
Bunun üzerine müşrikler, umumi taarruza geçtiler. Müslüman saflarından Hak katına ulaşan samimi niyazlar, küfür saflarına doğru ürkütücü bir nara halinde yükselen “Tekbir ve Lafza-i Celal” sesleri hiç durmuyor, imanlı yürekleri coşturdukça coşturuyordu. Nihayet Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de hücum emrini verdi. İki ordu birbirine girdi. Çarpışma şiddetli başladı. Gittikçe de şiddetlendi.
Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-, Cenab-ı Hakk’a iltica ile birlikte ashabının gayret ve coşkusunu artırmak için aralarında koşup duruyor ve sık sık:
“O cemaat hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar!” (Kamer Suresi, 45) ayet-i kerimesini okuyordu. Ardından da müjdeliyordu:
“–Her kim, bugün düşmandan yüz çevirmeyip sebat eder, şehid düşerse, Cenab-ı Hak elbette onu cennete koyacaktır. Bugün şehid olanlara Cennetü’l-Firdevs hazırdır. Hücum ve hamle ediniz!” (İbn-i Hişam, II, 267-268)
Bu sözlerden sonra yanındaki Ebu Bekir -radıyallahu anh-’a dönerek:
“–Müjde! Cebrail ve melekler imdada geldi.” buyurdu.
Bir ara yerden küçük taşlar alıp; «Yüzleri kara olsun!» diyerek düşman üzerine attı. O anda düşman tarafına doğru şiddetli bir rüzgar çıktı. Müthiş bir kasırga esti; göz gözü görmez oldu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş
Yorum gönder