Kalem Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu
Kalem Suresi Arapça okunuşu
Kalem Suresi Arapça Dinle
Kalem Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- Nun velkalemi ve ma yesturune.
- Ma ente binı’meti rabbike bimecnunin.
- Ve inne leke leecren ğayre memnunin.
- Ve inneke le’ala hulukın ‘azıymin.
- Fesetubsıru ve yubsırune.
- Bieyyikumulmeftunu.
- İnne rabbeke huve a’lemu bimen dalle’an sebiylihi ve huve a’lemu bilmuhtediyne.
- Fela tutı’ılmukezzibiyne
- Veddu lev tudhinu feyudhinune.
- Ve la tutı’ kulle hallafin mehiyni.
- Hemmazin meşşain binemiymin.
- Menna’ın lilhayri mu’tedin esiymin.
- ‘utullin ba’de zalike zeniymen.
- En kane za malin ve beniyne.
- İza tutla ‘aleyhi ayatuna kale esatıyrulevveliyne.
- Senesimuhu ‘alelhurtumi.
- İnna belevnahum kema belevna ashabelcenneti iz aksemu leyasri munneha musbihıyne.
- Ve la yestesnune.
- Fetafe ‘aleyha taifun min rabbike ve hum naimune.
- Feasbehat kessariymi.
- Fetenadev musbihıyne.
- Eniğdu ‘ala harsikum in kuntum sarimiyne.
- Fentaleku ve hum yetehafetune.
- En la yedhulennehelyevme ‘aleykum miskiynun.
- Ve ğadev ‘ala hardin kadiriyne.
- Felemma reevha kalu inna ledallune.
- Bel nahnu mahrumune.
- Kale evsetuhum elem ekul lekum levha tusebbihune.
- Kalu subhane rabbina inna kunna zalimiyne.
- Feakbele ba’duhum ‘ala ba’dın yetelavemune.
- Kalu ya veylena inna kunna tağıyne.
- ‘asa rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila rabbina rağıbune.
- Kezalikel’azabu ve le’azabul’ahıreti ekberu lev kanu ya’lemune.
- İnne lilmuttekıyne ‘ınde rabbihim cennatin ne’ıymi.
- Efenec’alulmuslimiyne kelmucrimiyne.
- Ma lekum keyfe tahkumune.
- Emlekum kitabun fiyhi tedrusune.
- İnne lekum fiyhu lema tehayyerune.
- Em lekum eymanun ‘aleyna baliğatun ila yevmilkıyameti inne lekum lema tahkumune.
- Selhum eyyuhum bizalike ze’ıymun.
- Emlehum şureka’u felye’tu bişurekaihim in kanu sadikıyne.
- Yevme yukşefu ‘an sakın ve yud’avne ilessucudi fela yestetıy’une.
- Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zillefun ve kad kanu yud’avne ilessucudi ve lum salimune.
- Fezerniy ve men yukezzibu bihazelhadiysi senestedricuhum min haysu la ya’lemune.
- Ve umliy lehum inne keydiy metiynun.
- Em tes’eluhum ecren fehum min mağremin muskalune.
- Em ‘ındehumulğaybu fehum yektubune.
- Fasbir lihukmi rabbike ve la tekun kesahıbilhuti iz nada ve huve mekzumun.
- Levla en tedarekehu nı’metun min rabbihi lenubize bil’arai ve huve mezmumun.
- Fectebahu rabbuhu fece’alehu minessalihıyne.
- Ve in yekadulleziyne keferu leyuzlikuneke biebsarihim lemma semi’uzzikre ve yekulune innehu lemecnunun.
- Ve ma huve illa zikrun lil’alemiyne.
Kalem Suresi Türkçe Dinle
Kalem Suresi’nin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
- Nûn. Kaleme ve kalem ehlinin satır satır yazdıklarına yemin olsun ki:
- Rasûlüm! Rabbinin nimeti sâyesinde sen bir deli değilsin!
- Senin için asla bitip tükenmeyecek bir mükâfat vardır.
- Muhakkak ki sen pek yüce bir ahlâk üzerindesin.
- Yakında sen de göreceksin onlar da görecekler:
- Hanginizde bir delilik, bir mecnunluk olduğunu!
- Yolundan sapanları Rabbin çok iyi bilir; doğru yolda olanları en iyi bilen de O’dur.
- Öyleyse gerçeği yalanlayanlara itaat etme!
- İstiyorlar ki, sen inancından taviz vererek onlara yumuşak davranasın da, buna mukâbil onlar da sana yumuşak davransınlar.
- Uyma sen sürekli yemin edip durana, aşağılık kimseye,
- Dâimâ kusur arayıp iğneleyen, insanların şerefiyle oynayan, durmadan laf getirip götürene,
- İyiliğin sürekli önünü kesen, davranışlarında hiç ölçü tanımayan, alabildiğine günaha dadanmış olana,
- Kaba ve katı kalpli olup, üstelik soysuzlukla damgalanmış kimseye.
- Malları ve oğulları var diye sakın onlara boyun eğme!
- Ona âyetlerimiz okunduğunda: “Bunlar, öncekilerin masalları!” der, geçer.
- Merak etme! Yakında burnunun üzerine cehennemlik damgasını vuracağız!
- Şüphesiz biz, böyle nimetler vermek suretiyle insanları sınıyoruz. Tıpkı bir zamanlar şu bahçe sahiplerini sınayıp belâya uğrattığımız gibi: Hani onlar, sabah olur olmaz bağlarının ürününü toplayacaklarına dâir yemin emişlerdi.
- “Allah dilerse” diyerek bir istisnâ da yapmamışlardı.
- Onlar henüz uykudayken Rabbin katından gelen kuşatıcı bir âfet o bahçeyi sarıverdi.
- Sarıverdi de, bahçe tamâmen yanarak simsiyah bir kül yığını hâline dönüverdi.
- Sabahleyin, olup bitenden habersiz birbirlerine seslendiler:
- “Haydin” dediler, “madem devşireceksiniz, erkenden ekininizin başına gidin!”
- Hemen yola koyuldular. Bir yandan da aralarında fısıldaşıyorlardı:
- “Aman ha” diyorlardı, “bugün orada fakir makir kimse yanınıza sokulmasın!”
- Yoksulları yardımdan mahrum bırakma kararlılığı içinde ve ürünleri toplayacaklarından da emin olarak erkenden çıkıp gittiler.
- Ama bağın küle dönmüş hâlini görünce apışıp kaldılar: “Gâliba biz yolumuzu şaşırdık, yanlış yere geldik!” dediler.
- Çok geçmeden gerçeği anladılar: “Yoo, doğrusu biz felâkete uğradık, mahsulümüz elden gitti!” diye feryat ettiler.
- İçlerinden en akıllı, en insaflı olanı: “Ben size Allah’ı tesbih etmenizi; O’nun kudret ve iradesine ortak olmaya kalkışmamanızı söylememiş miydim” diye uyardı.
- Bunun üzerine hatalarında ısrar etmeyip: “Rabbimizi tesbih ederiz. Doğrusu biz kendimize yazık etmişiz” dediler.
- Ardından kendilerini ve birbirlerini kınamaya başladılar:
- “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz ne azgın kimselermişiz!”
- “Umarız ki Rabbimiz bize bu bağın yerine daha iyisini verir. Çünkü biz bundan böyle artık Rabbimize yöneliyor, O’nun hoşnutluğunu arzuluyoruz.”
- İşte azap böyledir. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
- Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır.
- Öyle ya, biz tüm benlikleriyle Allah’a teslim olanları, günaha gömülmüş inkârcı suçlularla bir mi tutacağız?
- Ey zâlimler! Size ne oluyor da, nasıl böyle bir hüküm verebiliyorsunuz?
- Yoksa elinizde Allah’tan gelmiş bir kitap var da, bu tür bilgileri oradan mı öğreniyorsunuz?
- O kitapta: “Siz neyi nasıl isterseniz, o sizin için öyle olsun!” diye bir şey mi yazılı?
- Yoksa, “siz neye hükmederseniz o sizin olur” diye, kıyâmet gününe kadar geçerli olmak üzere size yeminle verilmiş sözümüz mü var?
- Sor onlara, bakalım: Böylesi bir iddiayı savunabilecek biri var mı aralarında?
- Yoksa güvendikleri ortakları mı var? Eğer iddialarında doğru ve samimi iseler, haydi ortaklarını getirsinler de görelim!
- Gün gelir, işler son derece güçleşir, paçalar tutuşur. Kâfirler secdeye dâvet edilirler, fakat buna güç yetiremezler.
- Gözleri korku ve kederden baygın düşer, kendilerini zillet kaplar. Halbuki onlar dünyada sapasağlam iken secdeye çağrılmışlar, fakat bu çağrıya olumlu cevap vermemişlerdi.
- Rasûlüm! Artık şu Kur’an’ı yalanlayanla beni başbaşa bırak! Yakında biz onları bilemeyecekleri, farkına varamayacakları yerden yavaş yavaş helâke sürükleyeceğiz.
- Aslında ben onlara mühlet veriyorum. Değilse, benim tuzağım gerçekten pek sağlamdır!
- Yoksa sen onlardan tebliğine karşılık bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı eziliyorlar?
- Yoksa gaybe ait bilgiler onların yanında da, oradan istedikleri gibi mi yazıp duruyorlar?
- Rasûlüm! Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle; balığın arkadaşı Yûnus gibi olma. Hani o pişmanlık ve acıyla yutkunarak Rabbine yalvarmıştı.
- Eğer Rabbinden bir lutuf imdâdına yetişmeseydi, elbette o kınanmış, değersiz bir kimse olarak ıssız bir arâziye atılıp gidecekti.
- Fakat Rabbi onu seçti ve onu sâlih kullarından kıldı.
- Kâfirler, Kur’an’ı işittikleri zaman, yüreklerine inen kin ve nefret yüzünden neredeyse seni bakışlarıyla devirecekler! Bu sebeple “Muhammed delinin biridir” diyorlar.
- Oysa Kur’an, bütün şuurlu varlıklar için bir öğüt, bir ders, bir hatırlatma kitabıdır.
Yorum gönder