Mearic Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu
Mearic Suresi Arapça okunuşu
Mearic Suresi Arapça Dinle
Mearic Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- Seele sailun bi’azabin vakı’ın.
- Lilkafirne leyse lehu dafi’un.
- Minallahi ziylme’arici.
- Ta’ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin.
- Fasbir sabren cemiylen.
- İnnehum yerevnehu be’ıyden.
- Ve nerahu kariyben.
- Yevme tekunussema’u kelmuhli.
- Ve tekunulcibalu kel’ıhni.
- Ve la yes’elu hamiymun hamiymen.
- Yubassarunehum yeveddulmucrimu lev yeftediy min ‘azabi yevmeizin bibeniyhi.
- Ve sahıbetihi ve ehıyhi.
- Ve fasıyletihilletiy tu’viyhi.
- Ve men fiyl’ardı cemiy’an summe yunciyhi.
- Kella inneha leza.
- Nezza’aten lişşeva.
- Ted’u men edbere ve tevella.
- Ve cema’a feev’a.
- İnnel’insane hulika helu’an.
- İza messehuşşerru cezu’an.
- Ve iza messehulhayru menu’an.
- İllelmusalliyne.
- Elleziynehum ‘ala salatihim daimune.
- Velleziyne fiy emvalihim hakkun ma’lumun.
- Lissaili velmahrumi.
- Velleziyne yusaddikune biyevmiddiyni.
- Velleziyne hum min ‘azabi rabbihim muşrikune.
- İnne ‘azabe rabbihim ğayru me’munin.
- Velleziyne hum lifurucihim hafizune.
- İlla ‘ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum feinnehum ğayru melumiyne.
- Femenibteğa verae zalike feulaike humul’adune.
- Velleziyne hum liemanatihim ve ‘ahdihim ra’une.
- Velleziyne hum bişehadatihim kaimune.
- Velleziyne hum ‘ala salatihim yuhafizune.
- Ulaike fiy cennatin mukremune.
- Femalilleziyne keferu kıbeleke muhtı’ıyne.
- Anilyemiyni ve ‘anişşimali ‘ıziyne.
- Eyatme’u kullumriin minhum en yudhale cennete na’ıymin.
- Kella inna halaknahum mimma ya’lemune.
- Fela uksimu birabbilmeşarikı velmeğaribi inna likadirune.
- Ala en nubeddile hayren minhum ve ma nahnu bimesbukıyne.
- Fezerhum yehudu ve yel’adune.
- Yevme yahrucune minel’ecdasi sira’an keennehum ila nusubin yufidune.
- Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu’adune.
Mearic Suresi Türkçe Dinle
Mearic Suresi’nin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
- Birisi kalkıp gerçekleşeceği kesin olan bir azabın hemen gelmesini istedi.
- Kâfirler için bir azap ki, geldiğinde onu önleyecek hiçbir güç yoktur.
- Çünkü o, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah’tandır.
- Melekler ve Ruh, miktarı dünya senesiyle elli bin yıl uzunluğundaki bir günde O’na yükselirler.
- Öyleyse sen, güzel bir şekilde sabret!
- Doğrusu onlar, kıyâmeti ve cezayı uzak görüyorlar.
- Ama biz onu gerçekleşmesi kesin ve pek yakın görüyoruz.
- O gün gök erimiş maden gibi olur.
- Dağlar da atılmış rengârenk yüne döner.
- Öyle ki, o günün dehşetinden dost dostun hâlini sormaz.
- Oysa onlar birbirlerine de gösterilirler. Fakat inkârcı suçlu ister ki, mümkün olsa da o günün azabından kurtulmak için fidye olarak verse oğullarını!
- Eşini, kardeşini!
- Kendisine kol kanat geren bütün sülâlesini!
- Yeryüzünde kim varsa hepsini! Bunları verse de, sonra kurtarsa kendisini!
- Ama ne mümkün! O, alev alev yanar bir ateştir.
- Uzuvları bedenden ayıran, derileri soyup çıkaran, yakıp kavuran bir ateş!
- Çağırır kendisine, gerçeğe sırtını döneni ve Allah’a kulluktan yüz çevireni,
- Mal toplayıp da kasalarda keselerde yığanı!
- Gerçekten insan, pek hırslı ve tez canlı yaratılmıştır.
- Kendisine kötülük dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
- Bir iyiliğe konunca da iyice cimrileşir, onu başkalarıyla paylaşmak istemez.
- Ancak namazı hakkiyle kılanlar böyle değildir.
- Onlar namazlarında devamlıdırlar.
- Mallarında belirli bir pay vardır:
- İstemekten başka çıkar yol bulamayan yoksullar ve iffetlerinden dolayı isteyemeyip de zengin sanılan, böylece yardımdan mahrum kalan fakirler için.
- Onlar, hesap ve ceza gününün gerçekliğine inanırlar.
- Onlar, Rablerinin azabından çok korkar, tir tir titrerler.
- Çünkü Rablerinin azabından kimse emin olamaz!
- Onlar iffet ve namuslarını titizlikle korurlar.
- Ancak kendi eşleri ve sahip oldukları câriyeler hâriç. Bunlarla olan ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
- Kim de bunun ötesine geçmeye yeltenirse, işte onlar sınırı aşanların tâ kendileridir.
- O mü’minler, kendilerine verilen her türlü emâneti, vazîfeyi dikkatle gözetir ve verdikleri sözleri tastamam yerine getirirler.
- Onlar, şâhitliklerini dosdoğru yaparlar.
- Onlar, bütün şartları ve rükünleriyle birlikte namazlarını vaktinde kusursuz olarak kılar ve hiç geçirmezler.
- İşte bu kutlu insanlar, cennetlerde ağırlanacaklardır.
- Rasûlüm! O kâfirlere ne oluyor ki, inkâr ve alay etmek için gözlerini üzerine dikmiş, sana doğru koşuyorlar?
- Sağında, solunda bölük bölük oluyorlar?
- Yoksa onlardan her biri inanmadan nimetlerle dolu cennete girmeye mi hevesleniyor?
- Asla! Boşuna heveslenmesin! Biz onları, çok iyi bildikleri o basit şeyden; bir nutfeden yarattık.
- Hayır! İş onların umdukları gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki elbette bizim her şeye gücümüz yeter.
- Onları yok edip yerlerine Allah’a inanıp kulluk yapacak daha hayırlı insanlar getirmeye de. Hiçbir kuvvet bizi dilediğimizi yapmaktan engelleyemez!
- Şimdi onları kendi hallerine bırak da, tehdit edilegeldikleri güne kavuşuncaya kadar içinde bulundukları bâtılda yüzmeye, oynayıp eğlenmeye devam etsinler!
- O gün kabirlerinden süratle çıkarlar; sanki belli bir hedefe varmak istercesine koşarlar.
- Bu sırada korku ve kederden gözleri baygın düşmüş, kendilerini tepeden tırnağa zillet bürümüştür. İşte tehdit edilip durdukları gün, bugündür!
Yorum gönder