Vakıa Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu
Vakıa Suresi Arapça okunuşu
Vakıa Suresi Arapça Dinle
Vakıa Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- İza veka’atilvaki’atu.
- Leyse livak’atiha kazibetun.
- Hafıdatun rafi’tun.
- İza ruccetil’ardu reccen.
- Ve bussetilcibalu bessen.
- Ve fekanet hebaen munbessen.
- Ve kuntum ezvacen selaseten.
- Feashabulmeymeneti ma ashaulmeymeneti.
- Ve ashabulmeş’emeti ma ashabulmeş’emeti.
- Vessabikunessabikune.
- Ulaikelmukarrabune.
- Fiy cennatin na’ıymi.
- Sulletun minel’evveliyne.
- Ve kaliylun minel’ahıriyne.
- ‘ala sururin medunetun.
- Muttekiiyne ‘aleyha mutekabiliyne.
- Yetufu ‘aleyhim veldanun muhalledune.
- Biekvabin ve ebariyka ve ke’sin min ma’ıynin.
- La yusadda’une ‘anha ve la yunzifune.
- Ve fakihetin mimma yetehayyerune.
- Ve lahmi tayrin mimma yeştehune.
- Ve hurun ‘ıynun.
- Keemsalillu’luilmeknuni.
- Cezaen bima kanu ya’melune.
- La yesme’une fiyha lağven ve la te’siymen.
- İlla kıylen selamen selamen.
- Ve ashabulyemiyni ma ashabulyemiyni.
- Fiy sidrin mahdudin.
- Ve talhın mendudin.
- Ve zıllin memdudin.
- Ve main meskubin.
- Ve fakihetin kesiyretin.
- La maktu’atin ve la memnu’atin.
- Ve furuşin merfu’atin.
- İnna enşe’nahunne inşaen.
- Fece’alnahunne ebkaren.
- ‘Uruben etraben.
- Liashabilyemiyni.
- Sulletun minel’evveliyne.
- Ve sulletun minelahiriyne.
- Ve ashabuşşimali ma ishabuşşimali.
- Fiy semumin ve hamiymin.
- Ve zıllin min yahmumin.
- La baridin ve la keriymin.
- İnnehum kanu kable zalike mutrefiyne.
- Ve kanu yusırrune ‘alelhınsil’azıymi.
- Ve kanu yekulune eiza mitna ve kunna turaben ve ‘ızamen einne lemeb’usune.
- Eve abaunel’evvelune.
- Kul innel’evveliyne vel’ahıriyne.
- Lemecmu’une ila miykati yevmin ma’lumin.
- Summe innekum eyyuheddallunelmukezzibune.
- Leakilune min şecerin min zakkumin.
- Femaliune minhelbutune.
- Feşaribune ‘aleyhi minelhamiymi.
- Feşaribune şurbelhiymi.
- Haza nuzuluhum yevmeddiyni.
- Nahnu halaknakum felevla tusaddikune.
- Efereeytum ma tumnune.
- Eentum tahlukunehu em nahnulhalikune.
- Nahnu kadderna beynekumulmevte ve ma nahnu bimesbukıyne.
- ‘Ala en nubeddile emsalekum ve nunşiekum fiy ma la ta’lemune.
- Ve lekad ‘alimtumunneş’etel’ula felevla tezekkerune.
- Efereeytum ma tahrusune.
- Eeentum tezre’unehu em nahnuzzari’une.
- Lev neşa’u lece’alnahu hutamen fezaltum tefekkehune.
- İnna lemuğremune.
- Bel nahnu mahrumune.
- Efereeytumulmaelleziy teşrebune.
- Eentum enzeltumuhu minelmizni em nahnulmunzilune.
- Lev neşa’u ce’alnahu ucacen felevla teşkurune.
- Efereeytumunnarelletiy turune.
- Eentum enşe’tum şecereteha em nahnul munşiune.
- Nahnu ce’alnaha tezkireten ve meta’an lilmukviyne.
- Fesibbıh bismi rabbikel’azıymi.
- Fela uksimu bimevakı’ınnnucumi.
- Ve innehu lekasemun lev ta’lemune ‘azıymun.
- İnnehu lekur’anun keriymun.
- Fiy kitamin meknunin.
- Lya yemessuhu illelmutahherune.
- Tenziylun min rabbil’alemiyne.
- Efebihazelhadiysi entum mudhinune.
- Ve tec’alune rizkakum ennekum tukezzibune.
- Felevla iza beleğatilhulkume.
- Ve entum hıyneizin tenzurune.
- Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsırune.
- Felevla in kuntum ğayre mediyniyne.
- Terci’uneha in kuntum sadikıyne.
- Feemma in kane minelmukarrebiyne.
- Feravhun ve reyhanun ve cennetu na’ıymin.
- Ve emma in kane min ashabilyemiyni.
- Feselamun leke min ashabilyemiyni.
- Ve emma in kane minelmukezzibiyneddalliyne.
- Fenuzulun min hamiymin.
- Ve tasliyetu cahıymin.
- İnne haza lehuve hakkulyakıyni.
- Fesebbih bismi rabbikel’azıymi.
Vakıa Suresi Türkçe Dinle
Vakıa Suresi’nin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
- O kaçınılmaz ve önlenemez kıyâmet koptuğu zaman;
- Artık onun kopmasını yalanlayabilecek hiçbir kimse kalmayacaktır.
- O, kimini alçaltır, kimini yüceltir.
- Yer şiddetli bir sarsılışla sarsıldığı,
- Dağlar parçalanıp darmadağın edildiği,
- Uçuşan toz zerreleri hâline geldiği zaman…
- Sizler de üç zümreye ayrılırsınız:
- O “ashâb-ı meymene” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “ashâb-ı meymene!”
- O “ashâb-ı meş’eme” ki, ne uğursuz ne bedbaht kimselerdir o “ashâb-ı meş’eme!”
- Üçüncü zümre “sâbikûn”; dünyada hayırlı işlerde öne geçenlerdir ki, onlar âhirette mükâfatda da öne geçeceklerdir.
- İşte bunlar “mukarrabûn”; Allah’a en yakın kullardır.
- Nimetlerle dopdolu cennetlerde olacaklardır.
- Onların çoğu öncekilerden,
- Birazı da sonrakilerden!
- Mücevherlerle işlenip süslenmiş ve yan yana dizilmiş tahtlar üzerine kurulurlar.
- Orada birbirlerine muhabbetle bakarak karşılıklı otururlar.
- Etraflarında hiç yaşlanmayan gençler hizmet için âdeta pervâne olur;
- Durmadan çağıldayan pınarlardan doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle…
- Bu şaraptan ötürü ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar.
- Beğendikleri türlü türlü meyvelerle…
- Canlarının çektiği kuş etleriyle…
- Bir de iri gözlü güzel yüzlü hûriler;
- Sedeflerinde saklı inciler gibi!
- Dünyada yaptıkları güzel amellere bir mükâfat olarak.
- Orada ne bir boş, mânasız laf işitirler, ne de günaha sokacak bir söz.
- Sadece, “Selâm size ey cennetlikler, selâm!” sözünü duyarlar.
- O “ashâb-ı yemîn” ki, ne uğurlu ne mutlu insanlardır o “ashâb-ı yemin!”
- Onlar dikensiz, dalbastı kirazlar,
- Dolgun salkımlı muzlar,
- Uzayıp yayılmış gölgeler,
- Çağlayarak akan sular,
- Bol bol meyveler arasında yaşarlar.
- Ki o nimetler ne eksilip tükenir, ne de onlardan esirgenir.
- Kabartılmış yüksek döşekler üzerine eşleriyle birlikte yaslanırlar.
- Şüphesiz biz cennet kadınlarını yepyeni bir yaratılışla yarattık.
- Onları dâimî bâkireler kıldık.
- Eşlerine karşı sevgi dolu, âşık ve hep aynı yaşta.
- Bütün bunlar, “ashâb-ı yemîn” içindir.
- Onların birçoğu öncekilerdendir;
- Birçoğu da sonrakilerden!
- O “ashâb-ı şimal” ki, ne uğursuz ne bedbaht kimselerdir o “ashâb-ı şimâl!”
- Onlar, iliklere işleyen zehirli, kavurucu bir ateş ve son derece kaynar sular içindedirler.
- Kapkara bir dumanın gölgesindedirler.
- Bir gölge ki, ne serinlik verir, ne bir hayrı dokunur.
- Çünkü onlar, dünyadayken hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan nimet ve sefahat içinde şımarıyorlardı.
- En büyük günahı işlemekte ısrar edip duruyorlardı.
- Ve şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak olduktan ve kemik yığınına dönüştükten sonra mı, yani biz o halde iken mi yeni bir yaratılışla tekrar diriltileceğiz? Bu, olacak şey değil!”
- “Gelip geçmiş atalarımız da mı?”
- De ki: “Hem şu ana kadar yaşayıp gitmiş olanlar, hem de siz ve sizden sonra gelecekler;”
- “Hepiniz bilinen bir günün buluşma vaktinde mutlaka bir araya toplanacaksınız!”
- Sonra siz ey doğru yoldan sapanlar ve gerçeği yalanlayanlar!
- O zakkûm ağacının meyvesinden mutlaka yiyeceksiniz.
- Yiyecek ve karınlarınızı onunla tıka basa dolduracaksınız.
- Üzerine de o kaynar sudan içeceksiniz.
- Hem de susuzluk hastalığına yakalanmış develerin suya saldırışı gibi saldırarak içeceksiniz.
- Onlara hesap gününde verilecek ziyâfet işte budur!
- Sizi yoktan yaratan biziz. Böyle iken, hâlâ yeniden diriliş gerçeğini tasdik etmeyecek misiniz?
- Rahimlere akıttığınız meniyi hiç düşünmez misiniz?
- Onu mükemmel bir insan olarak siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
- Aranızda ölümü şaşmaz bir plan çerçevesinde takdir eden biziz. Engel olabilecek hiçbir güç yoktur sizi öldürmemize.
- Öldürüp de, yerinize benzeriniz başka nesiller getirmemize ve bilmediğiniz bir âlemde ve şekilde sizi yeni bir yaratılışla ortaya çıkarmamıza.
- Aslında siz ilk yaratılışın Allah’ın kudretiyle gerçekleştiğini pekâla biliyorsunuz. O halde bunun üzerinde düşünüp ikinci yaratalışın da mümkün ve kaçınılmaz olduğunu kabullenmeniz gerekmez mi?
- Toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşünmez misiniz?
- Acaba o ekinleri yeşertip büyüten siz misiniz; yoksa onu yetiştiren biz miyiz?
- Dileseydik hepsini daha olgunlaşmadan kurumuş çerçöp hâline getirirdik de şaşırıp kalırdınız:
- “Eyvâh, emeklerimiz boşa gitti, çok zarara uğradık.”
- “Bundan da öte, biz her türlü rızıktan büsbütün mahrum kaldık!” diye feryat ederdiniz.
- İçtiğiniz suyu hiç düşünmez misiniz?
- Onu bulutlardan siz mi indiriyorsunuz; yoksa onu indiren biz miyiz?
- Dileseydik onu içilmesi mümkün olmayan tuzlu, acı bir su yapardık. Öyleyse şükretmeniz gerekmez mi?
- Yakmakta olduğunuz ateşi hiç düşünmez misiniz?
- Onun ağacını siz mi yaratıp yetiştiriyorsunuz; yoksa onu yaratan biz miyiz?
- Biz onu hem cehennem ateşi için bir hatırlatma hem de çölde yaşayanlar, yolda bulunanlar, ayrıca ona ihtiyacı olanlar için vazgeçilmez bir nimet kıldık.
- Öyleyse Yüce Rabbinin ismini tesbih et; O’nun her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan çok yüce ve uzak olduğunu söyle!
- Yıldızların düştüğü yerlere ve peyderpey inen Kur’an’ın her bir bölümüne yemin ederim.
- Eğer bilirseniz bu gerçekten pek büyük bir yemindir,
- Şüphesiz o, çok değerli, pek şerefli bir Kur’an’dır.
- Onun aslı çok iyi korunmuş bir kitaptadır.
- Tertemiz olanlardan başkası ona dokunamaz.
- O, Âlemlerin Rabbi tarafından parça parça indirilmektedir.
- Şimdi siz bu ilâhî kelâmı mı küçümsüyorsunuz?
- Allah’ın size verdiği bu büyük nimete teşekkür edecek yerde onu yalanlıyorsunuz.
- Hele can boğaza gelip dayandığında,
- O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler, elinizden bir şey gelmez, sadece çâresizlik içinde seyredersiniz.
- Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz.
- Eğer siz yeniden diriltilip hesâba çekilmeyecek, ceza görmeyecekseniz;
- Lutfen çıkmakta olan o canı geri çevirin; eğer iddianızda tutarlı ve doğru iseniz!
- Eğer ölen kişi “mukarrebûn”dan; Allah’a yaklaştırılmış has kullardan ise,
- Onu bekleyen sonsuz bir rahatlık ve mutluluk, güzel ve hoş kokulu rızıklar ve nimetlerle dolu cennetlerdir.
- Eğer o, “ashâb-ı yemin”den; uğurlu ve mutlu kimselerden ise,
- Melekler ona: “Selâm sana, ey ashâb-ı yeminden olan kişi!” derler.
- Eğer o, Kur’an’ı ve Peygamber’i yalanlayanlardan, doğru yoldan kaymış sapıklardan ise,
- Onu da bekleyen kaynar sudan bir ziyâfettir.
- Peşinden de kızgın alevli cehenneme atılacaktır.
- İşte bu, hakkında en küçük şüphe bulunmayan en kesin gerçeğin tâ kendisidir.
- Öyleyse, Yüce Rabbinin ismini tesbih et; O’nun her türlü kusurdan ve ortakları olmaktan çok yüce ve uzak olduğunu söyle!
Yorum gönder