Zuhruf Suresi – Arapça ve Türkçe Okunuşu
Zuhruf Suresi Arapça okunuşu
Zuhruf Suresi Arapça Dinle
Zuhruf Suresi Türkçe Okunuşu
Bismillâhirrahmânirrahîm.
- Ha mım
- Vel kitabil mübın
- İnna cealnahü kur’anen arabiyyen lealleküm ta’kılun
- Ve innehu fı ümmil kitabi ledeyna le aliyyün hakım
- E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın
- Ve kem erselna min nebiyyin fil evvelın
- Ve ma yet’tıhim min nebiyyin illa kanu bihı yestehziun
- Fe ehlekna eşedde minhüm batşev ve meda meselül evvelın
- Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünne halekahünnel azızül alım
- Ellezı ceale lekümül erda mehdev ve veale leküm fıha sübülel lealleküm tehtedun
- Vellezı nezzele mines semai maem bi kader fe enşarna bihı beldetem meyta kezalike tuhracun
- Vellezı halekal ezvace külleha ve ceale leküm minel fülki vel en’ami ma terkebun
- Li testevu ala zuhurihı sümme tezküru nı’mete rabbiküm izesteveytüm aleyhi ve tekulu sübhanellezı sehhara lena haza ve ma künna lehu mukrinın
- Ve inna ila rabbina le münkalibun
- Ve cealu lehu min ıbadihı cüz’a innel insane le kefurum mübın
- Emittehaze memma yahlüku benativ ve asfaküm bil benın
- Ve iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym
- E ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın
- Ve cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa e şehidu halkahüm setüktebü şehadetühüm ve yüs’elun
- Ve kalu lev şaer rahmanü ma abednahüm ma lehüm bi zalike min ılmin in hüm illa yahrusun
- Em ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun
- Bel kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun
- Ve kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun
- Kale e ve lev ci’tüküm bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun
- Fentekamna mihüm fenzur keyfe kane akıbetül mükezzibın
- Ve iz kale ibrahımü li ebıhi ve kavmihı innenı beraüm mimma ta’büdun
- İllellezı fetaranı fe innehu seyehdın
- Ve cealeha kelimetem bakıyeten fı akıbihı leallehüm yarciun
- Vel metta’tü haülai ve abaehüm hatta caehümül hakku ve rasulüm mübın
- Ve lemma caehümül hakku kalu haza sıhruv ve inna bihı kafirun
- Ve kalu lev la nüzzile hazel kur’anü ala racülim minel karyeteyni azıym
- E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa’na ba’dahüm fevka ba’dın deracatil li yettehıze ba’duhüm ba’dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun
- Ve lev la ey yekunen nasü ümmetev vahıdetel le cealna li mey yekfüru bir rahmani li büyutihim şükufem min fiddativ ve mearice aleyha yazherun
- Ve li büyutihim ebvabev ve süruran aleyha yettekiun
- Ve zuhrufa ve in küllü zalike lemma metaul haytiod dünya vel ahıratü ınde rabbike lil müttekıyn
- Ve mey ya’şü an zikrir rahmani nükayyıd lehu şeytanen fe hüve lehu karın
- Ve innehüm le yesuddunehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm mühtedun
- Hatta iza caena kale ya leyte beynı ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karın
- Ve ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun
- E fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalim mübın
- Fe imma nezhebenne bike fe inna minhüm müntekımun
- Ev nüriyenne kellezı veadnahüm fe inna aleyhim muktedoirun
- Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala sıratım müstekıym
- Ve innehu lezikrul leke ve li kavmik ve sevfe tüs’elun
- Ves’el men erselna min kablike mir rusülina e cealna min dunir rahmani alihetey yu’bedun
- Ve le kad erselna musa bi ayatina ila fir’avne ve meleihı fe kale inni rasulü rabbil alemın
- Felemma caehüm bi ayatina iza hüm minha yadhakun
- Ve ma nürıhim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun
- Ve kalu ya eyyühes sahırud’u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le mühtedun
- Felemma keşefna anhümül azabe izahüm yenküsun
- Ve nada fir’avnü fı kamihı kale ya kavmi e leyse lı mülkü mısra ve hazihil enharu tecrı min tahtı e fe la tübsırün
- Em ene hayrum min hazellezı hüve mehınüv ve la yekadü yübın
- Fe lev la ülkıye aleyhi esviratüm min zehebin ev cae meahül melaiketü mukterinın
- Festehaffe kavmehu fe etauh innehüm kanu kavmen fasikıyn
- Felemma asefununtekamna minhüm fe ağraknahüm ecmeıyn
- Fe cealnahüm selefev ve meselel lil ahırın
- Ve lemma duribebnü meryeme meselen iza kavmüke minhü yesıddun
- Ve kalu e alihetüna hayrun em hu ma darabuhü leke illa cedela bel hüm kavmün hasımun
- İn hüve illa abdün en’amna aleyhi ve cealnahü meselel li benı israıl
- Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun
- Ve innehu le ılmül lissaati fe la temterunne biha vettebiun haza sıratum müstekıym
- Ve la yesudodennekümüş şeytan innehu leküm adüvvün mübın
- Ve lemma cae ıysa bil beyyinati kale kad ci’tüküm bil hıkmeti ve li übeyyine leküm ba’dallezı tahtelifune fıh fettekullahe ve etıy’un
- İnnellahe hüve rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym
- Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne zalemu min azabi yevmin elım
- Hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun
- El ehıllaü yevmeizim ba’duhüm li ba’dın adüvvün illel müttekıyn
- Ya ıbadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun
- Ellezıne amenu bi ayatina ve kanu müslimın
- Üdhulül cennete entüm ve ezvacüküm tuhberun
- Yütafü aleyhim bi sıhafim min zehebiv ve ekvab ve fıha ma teştehıhil enfüsü ve telezzül a’yün ve entüm fıha halidün
- Ve tilkel cennetülletı uristümuha bima küntüm ta’melun
- Leküm fiha fakihetün kesıratüm miha te’külun
- İnnel mücrimıne fı azabi cehenneme halidun
- La yüfetteru anhüm ve hüm fıhi müblisun
- Ve ma zalemnahüm ve lakin kanu hümüz zalimın
- Ve nadev ya malikü li yakdı aleyna rabbük kale inneküm makisun
- Lekad ci’naküm bil hakkı ve lakinne ekseraküm lil hakkı karihun
- Em ebramu emran fe inna mübrimun
- Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun
- Kul in kane lirrahmani veledün fe ene evvelül abidın
- Sübhüne rabbis semavati vel erdı rabbil arşi amma yesıfun
- Fezerhüm yahudu ve yel’abu hatta yülaku yevmehümüllezı yuadun
- Ve hüvellezı fis semai ilahüv ve fil erdı ilah ve hüvel hakımül alım
- Ve tebarakellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ındehu ılmüs saah ve ileyhi türceun
- Ve la yemliküllezıne yed’une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakkı ve hüm ya’lemun
- Ve lein seeltehüm men halekahüm le yekulünnellahü fe enna yü’fekun
- Ve kıylihı ya rabbi inne haülai kavmül la yü’minun
- Fasfah anhüm ve kul selam fe sevfe ya’lemun
Zuhruf Suresi Türkçe Dinle
Zuhruf Suresi’nin Anlamı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
- Hâ. Mîm.
- Gerçekleri açıklayan bu apaçık kitaba yemin olsun!
- Şüphesiz biz onu, düşünüp anlayabilesiniz ve gerekli dersleri alabilesiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
- Doğrusu o, katımızdaki Ana Kitap’ta bulunan çok yüce, her türlü şüphe ve değişiklikten uzak, hüküm ve hikmetlerle dolu bir kitaptır.
- Siz aşırı giden, Allah’ın verdiği kabiliyet ve imkânları boşa harcayan bir gürûh olup çıktınız diye, şimdi sizi bu şerefli, öğüt ve talimat dolu Kur’an’la uyarmaktan vazgeçip, başıboş kendi hâlinize mi bırakalım? Bu mümkün değil!
- Daha önce gelip geçen toplumlara da nice peygamberler gönderdik.
- Fakat onlara ne zaman bir peygamber geldiyse, mutlaka onunla alay ettiler.
- Bu yüzden biz, seninle alay eden bugünkü inkârcılardan daha kuvvetli ve daha zorba olanları helâk ettik. Nitekim helâk edilen bu önceki toplumların ibret dolu sahneleri, daha önce inen sûrelerde anlatılmıştı.
- Onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, hiç şüphesiz: “Onları kudreti dâimâ üstün gelen, her şeyi hakkiyle bilen Allah yarattı” derler.
- O Allah ki, yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı; gideceğiniz yere şaşmadan varasınız diye orada sizin için yollar, geçitler ve türlü türlü ulaşım imkânları var etti.
- Gökten suyu belli bir ölçüye göre indiren de O’dur. Biz onunla ölü bir beldeye yeniden hayat veririz. İşte siz de, bitkilerin her bahar yeniden dirilmesi gibi diriltilip kabirlerden çıkarılacaksınız.
- Bütün varlık türlerini çift çift yaratan, sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyler var eden de O’dur.
- Bu sayede onların sırtlarına kurulursunuz. Onlara binip üzerlerine yerleştiğinizde Rabbinizin nimetini hatırlayıp şöyle dersiniz: “Bunu bizim hizmetimize veren Allah her türlü kusur ve noksanlıktan uzaktır. Yoksa bizim buna gücümüz yetmezdi.”
- “Şüphesiz biz, bu nimetlerden sorulmak üzere Rabbimize döneceğiz!”
- Müşrikler, tuttular kullarından bir kısmını Allah’ın bir parçası saydılar. Doğrusu insan apaçık bir nankördür.
- Demek Allah, yarattığı varlıklar arasından kendisine kız çocuklar edindi de, erkek çocukları size ayırdı, öyle mi?
- Oysa onlardan birine, Rahmân’a yakıştırdığı kız çocuğunun dünyaya geldiği haberi verilince, utancından yüzü simsiyah kesilir, öfke ve kederinden yutkunur durur.
- “Ömrünü süslenmekle geçirecek ve düşmanla mücâdelede başarısız olacak biri bana lâyık görüldü, öyle mi?” diye hayıflanır.
- Müşrikler, Rahmân’ın kulları olup herhangi bir cinsiyet taşımayan meleklerin dişi olduğunu iddia ediyorlar. Ne o, yoksa onlar meleklerin yaratılışına şâhit mi oldular? Elbette, hayır! Onların bu küstahça iddiaları yazılacak ve bunun hesâbını kesinlikle vereceklerdir.
- Bir de dediler ki: “Rahmân dileseydi biz bunlara tapmazdık!” Oysa onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
- Yoksa biz onlara Kur’an’dan önce, iddialarını destekleyen bir kitap gönderdik de, ona mı tutunuyorlar?
- Hayır! Ne bilgileri var, ne de kitapları! Sadece şunu diyorlar: “Biz atalarımızı böyle bir inanç ve uygulama üzerinde toplanmış bulduk; biz de onların izinden gidiyoruz.”
- Bunun gibi, biz senden önce de hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek, oranın hiçbir ahlâkî kaygı taşımadan dünyevî zevkler peşinde koşan şımarıkları: “Doğrusu biz atalarımızı böyle bir inanç ve uygulama üzerinde toplanmış bulduk; elbet biz de onların izini tâkip ediyoruz” dediler.
- Peygamberleri, “Ya ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmişsem yine onların izine uyacak mısınız?” deyince onlar: “Biz sizin getirdiğiniz şeyleri peşinen ret ve inkâr ediyoruz” diye karşılık verdiler.
- Bunun üzerine biz de onlardan intikamımızı aldık. Bir bak, peygamberlerini yalanlayanların sonu nasıl oldu!
- Bir zamanlar İbrâhim babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”
- “Ben, ancak beni yoktan yaratan Allah’a kulluk ederim. O mutlaka beni doğru yola erdirecektir.”
- İşte bu sözleri Allah, İbrâhim’den sonra gelenler arasında ebedî kalacak bir düstûr hâline getirdi ki, insanlar onun bu vasiyetini hatırlayıp yeniden tevhid inancına dönsünler.
- Doğrusu ben hem bunları hem de atalarını yıllarca nimetler içinde yaşattım; sonunda onlara Kur’an ve apaçık bir Peygamber geldi.
- Fakat gerçeği tüm açıklığıyla ortaya koyan âyetlerimiz kendilerine ulaşınca: “Bu bir büyü! Biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler.
- Bir de dediler ki: “Bu Kur’an şu iki şehirden önde gelen büyük bir adama indirilmeli değil miydi?”
- Ne o, Rabbinin rahmetini yoksa onlar mı bölüştürüyorlar (da, dilediklerine peygamberlik veriyor, istediklerini ondan mahrum ediyorlar? Üstelik zenginliklerine ve dünyalık mevkilerine bakarak insanlara üstünlük taslıyorlar.) Oysa dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırıyor ve bir kısmının diğerine iş gördürmesi için akıl, kabiliyet, zenginlik gibi yönlerden kimini kimine derecelerle üstün kılıyoruz! Fakat Rabbinin iman, hidâyet ve peygamberlik rahmeti, onların biriktirmekte oldukları dünyalık şeylerden çok daha hayırlıdır.
- Eğer insanlar, kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp da onlara özenerek inkârda birleşen bir tek toplum hâline gelecek olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerini gümüşten tavanlarla ve üzerinde yükselecekleri gümüş merdivenlerle donatırdık.
- Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltuklarını da hep gümüşten yapardık.
- Onları altın zînetlere, mücevherlere boğardık. Fakat bunların hepsi, dünya hayatının basit ve fânî zevklerinden ibarettir. Âhiret nimetleri ise Rabbinin katında, kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınan bahtiyarlara mahsustur.
- Kim Rahmân’ı hatırından çıkarıp öğüt ve uyarılarla dolu Kur’an’ı görmezlikten gelirse, biz ona bir şeytan sardırırız da, artık o şeytan onun ayrılmaz yoldaşı olur.
- Bu şeytanlar onları Allah’a giden yoldan çıkarırlar; onlar ise hâlâ kendilerini doğru yolun üzerinde sanırlar.
- Sonunda hesap vermek üzere huzurumuza geldiklerinde ise o yoldaşına: “Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı. Sen meğer ne kötü arkadaşmışsın!” diyecek.
- Bu temennî ve pişmanlığınız bugün size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü dünyada iken birlikte zulmettiniz. Şimdi de azabı birlikte çekeceksiniz!
- Rasûlüm! Sağırlara gerçeği sen mi duyuracaksın? Yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola eriştireceksin?
- Biz seni vefat ettirip yanımıza alsak bile, hiç şüphesiz onlara hak ettikleri cezayı yine veririz.
- Yahut onlara va‘dettiğimiz azabı sen hayatta iken kendilerine tattırırız da, onu sana da gösteririz. Çünkü biz, onlara dilediğimizi yapacak güçteyiz.
- O halde sana vahyolunan Kur’an’a sımsıkı sarıl! Çünkü sen gerçekten dosdoğru bir yoldasın.
- Şüphesiz bu Kur’an hem senin için hem de kavmin için bir hatırlatmadır ve bir şereftir. Yakında ona uyup uymadığınızdan sorguya çekileceksiniz.
- Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor bakalım: Acaba Rahmân’ın dışında ibâdet edilecek başka ilâhlar göstermiş miyiz? Hayır, böyle bir şey asla olmamıştır!
- Nitekim biz Mûsâ’yı mûcizelerimizle birlikte Firavun’a ve onun ileri gelen yetkililerine gönderdik. Mûsâ onlara: “Gerçekten ben âlemlerin Rabbinin peygamberiyim!” dedi.
- Fakat Mûsâ apaçık delillerimizle karşılarına çıkınca onlar, bu mûcizelerle alay edip gülmeye başladılar.
- Oysa kendilerine gösterdiğimiz her bir mûcize, bir öncekinden daha büyük ve daha tesirli idi. Her defasında onları, belki azgınlıktan vazgeçip doğru yola dönerler diye azaba çarptırdık.
- Onlar da tepelerine çöken her belânın ardından Mûsâ’ya gelip: “Ey sihirbaz! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et de, bizi bağışlasın. Söz veriyoruz biz artık kesinlikle doğru yola geleceğiz” diyorlardı.
- Fakat biz o belâyı başlarından kaldırır kaldırmaz, hemen sözlerinden dönüveriyorlardı.
- Derken Firavun kavmine şöyle seslendi: “Ey kavmim! Mısır’ın mülkü ve hâkimiyeti, sonra ayaklarımın altından akan şu ırmaklar bana ait değil mi? Fakat birileri sizi bana karşı kışkırtıp hâkimiyeti ele geçirmek istiyor. Bunu hâlâ göremiyor musunuz?”
- “Yoksa ben, şu aşağılık, neredeyse merâmını bile doğru dürüst anlatamayan adamdan daha üstün değil miyim?”
- “Madem ki o peygamber olduğunu iddia ediyor; o halde üzerine altın bilezikler atılmalı veya beraberinde kendisini doğrulayıcı, destekleyici dizi dizi melekler gelmeli değil miydi?”
- Böylece Firavun hilesiyle kavminin aklını çeldi; onlar da kendisine körü körüne boyun eğdiler. Doğrusu onlar, iyice yoldan çıkmış bir topluluktu.
- Nihâyet gazabımızı üzerlerine çektiler. Biz de hak ettikleri cezayı onlara verdik de hepsini suda boğduk.
- Bu şekilde onları azaba uğramada diğer kâfirlerin önüne geçecek öncü bir gürûh, sonra gelecek nesiller için de ibret verici bir misâl kıldık!
- Rasûlüm! Meryem oğlu İsa’nın yaratılışı, birliğimiz ve kudretimizin bir delili olarak zikredilince senin kavmin bundan keyiflenip haykıra haykıra gülmeye başladılar:
- “Bizim tanrılarımız mı daha üstün, yoksa o mu?” dediler. Onlar, gerçeği öğrenmek değil, sırf seninle tartışmak için böyle bir karşılaştırmaya ve itiraza yöneldiler. Zâten onlar son derece kavgacı bir topluluktur.
- Oysa İsa, kendisine peygamberlik nimeti verdiğimiz ve babasız yaratmakla da hem İsrâiloğulları’na hem bütün insanlara kudretimizin ibretli delili kıldığımız bir kuldur.
- Dileseydik sizin yerinize melekler yaratırdık da yeryüzünde sizin yerinizi onlar alır, sizin gibi nesil be nesil yaşamaya devam ederlerdi.
- İyi bilin ki Kur’an, kıyâmet hakkında kesin bilgiler veren bir kitap ve onun yakın olduğunu gösteren bir alâmettir. Öyleyse sakın kıyâmetin kopacağından şüphe etmeyin ve bana uyun. Dosdoğru yol işte budur.
- Şeytan sizi doğru yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.
- İsâ onlara apaçık mûcizelerle gelince şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve anlaşmazlığa düştüğünüz bazı hususları size açıklayayım diye geldim. Öyleyse Allah’a gönülden saygı duyup O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
- “Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz yalnız Allah’tır. O halde yalnızca O’na kulluk edin. Dosdoğru yol işte budur.”
- Sonra bir takım gruplar İsa hakkında birbirleriyle anlaşmazlığa düştüler. Pek acı bir günün azabından dolayı vay o zâlimlerin hâline!
- Onlar, hiç ummadıkları bir sırada kıyâmetin ansızın başlarına kopmasından başka bir şey mi bekliyorlar?
- O gün bütün dostlar birbirine düşman kesilecektir. Ancak gönülden Allah’a saygı duyan, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınan müttakîler müstesnâ.
- “Ey mü’min kullarım! Bugün artık size ne bir korku vardır, ne de bir keder.”
- O kullarım ki, dünyada iken bizim âyetlerimize inanmış ve bütün varlıklarıyla bize teslim olmuşlardı.
- “Haydi siz ve eşleriniz muhteşem bir şekilde karşılanıp ağırlanmak üzere, sevinç ve saâdet içinde girin cennete!”
- Etraflarında altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır: “Artık siz orada ebediyen kalacaksınız!”
- “Yaptığınız güzel ameller sâyesinde vâris kılındığınız cennet işte burasıdır.”
- “Burada sizin için bol bol meyveler, yiyecekler vardır; onlardan âfiyetle yersiniz.”
- Ömürlerini günah bataklığında tüketmiş inkârcı suçlular, ebediyen cehennem azabında kalacaklardır.
- Çektikleri azap hiç hafifletilmeyecek ve orada bütün ümitlerini yitirmiş olarak duracaklardır.
- Biz onlara asla haksızlık yapmadık; fakat onlar, kendi kendilerine zulmettiler.
- Onlar cehennem bekçisine: “Ey Mâlik! Ne olur, Rabbine yalvar da canımızı alsın, işimizi bitirsin!” diye feryat edecekler. O da: “Hayır, siz burada devamlı kalacaksınız!” diye karşılık verecek.
- Doğrusu biz size gerçeği bildiriyoruz; fakat çoğunuz o gerçeği kabulden hiç hoşlanmıyor.
- Onlar Peygambere düşmanlığa kesin olarak karar verdilerse, biz de onların hilelerini başlarına geçirip kendilerini cezalandırmaya elbette kesin kararlıyız.
- Yoksa onlar, içlerinde gizlediklerini ve aralarında fısıldaştıklarını bizim duymadığımızı mı sanıyorlar? Elbette duyuyoruz! Ayrıca yanlarında bulunan elçilerimiz, onların gizli açık tüm konuştuklarını yazıyor.
- De ki: “Faraza Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki elbette ben olurdum!”
- Göklerin, yerin ve arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları her türlü noksanlıktan pak ve uzaktır.
- Öyleyse bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynayıp eğlenmeye devam etsinler!
- Allah, gökte de yegâne ilâh yerde de yegâne ilâhtır. O, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan, her şeyi hakkiyle bilendir.
- Ne yücedir ve ne büyük hayır ve bereket kaynağıdır O Allah ki, göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunan her şeyin mutlak mülkiyet ve hâkimiyeti O’na aittir. Kıyâmet vaktinin bilgisi yalnız O’nun katındadır. Sonunda siz de O’nun huzuruna döndürüleceksiniz.
- Onların Allah’tan başka yalvarıp yakardıkları putlar şefaat yetkisine sahip değillerdir. Ancak bilerek gerçeğe şâhitlik edenlere bu yetki verilecektir.
- Onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan mutlaka: “Allah yarattı” derler. O halde nasıl oluyor da O’na kulluktan yüz çeviriyorlar?
- Peygamber’in: “Rabbim! Bunlar iman etmeyen bir gürûhtur” dediğini de Allah işitiyor ve biliyor.
- Rasûlüm! Madem öyle, sen onların yaptıklarına aldırma ve: «Selâmetle; sizinle işimiz yok!» deyip yoluna devam et! Gün gelecek, elbette gerçeği bilecekler!
Yorum gönder