Peygamber Efendimize Karşı Yapılan İthamlar

Peygamber Efendimize Karşı Yapılan İthamlar

Peygamber Efendimiz’e atılan yersiz itamlara Kuran-ı Kerim cevabı şöyle vermişti:

“Şüphesiz Biz onların: Kuran’ı O’na ancak bir insan öğretiyor! dediklerini bili­yoruz. (Oysa hiç düşünmüyorlar mı ki), kendisine nisbet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kuran) apaçık bir Arapça’dır.” (en-Nahl, 103)

(Ey Rasulüm! Onlar da aslında biliyorlar ki) Sen, bu Kuran gelmeden önce bir kitap okumadın; yazı yazmadın! Eğer okur-yazar olsaydın, (o zaman) batıla uyanlar şüphe ederlerdi (başkaların­dan öğrendin diyebilirlerdi).” (el-Ankebut, 48)

Ayrıca Allah Teala, müşriklerin itham ve iftiralarından müteessir olmaması için Rasulü’ne de şöyle buyuruyordu:

(Rasulüm!) Sen öğüt ver! Rabbinin lutfuyla Sen ne kahinsin ne de bir mecnun! Yoksa onlar: O bir şairdir; O’nun zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz! mu diyorlar? De ki: Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” (et-Tur, 29-31)

“İnkar edenler, kendilerine gelen hakikat için: «Bu, apaçık bir büyüdür!» dediler. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, siz beni Allah’tan kurtaracak hiçbir şeye malik olamazsınız. O, sizin Kur’an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter! O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (el-Ahkaf, 7-8)

Müşrikler, doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için, Allah Rasulü’ne ve Kur’an’a karşı çeşitli ithamlarda bulunmaktan çekinmiyorlardı. Fakat hakikati de biliyorlardı. Nitekim Kureyş’in ileri gelenleri, müslümanlığın Mekke dışına taşıp yayılmasından endişeye kapılarak Velid bin Muğire’nin yanında toplanmışlardı. Aralarında:

“–Mekke’ye gelen kabilelere Muhammed hakkında ne diyelim?” dediler.

Velid, Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile görüşmüş, bizzat O’ndan Kur’an-ı Kerim dinlemişti. Şöyle dedi:

“–Ben şiirin her çeşidini bilirim. Benim O’ndan dinlediğim şiir değildi. Şiirden daha üstün bir sözdü. O sözler, nesir de değildi. Çünkü öyle eşsiz bir fesahat ve belagat dolu latif bir ahengi, ben daha önce hiçbir sözde işitmedim. Kahin sözlerine ise hiç benzemiyordu. Mecnun sözleri de değil. Ben O’nda deliliğe dair tek bir alamet bile görmedim. Biz O’na sihirbaz da diyemeyiz. Çünkü okuyup üflemiyor, düğüm bağlamıyor, do­layısıyla sihirbazlara benzer bir yönü de yok!”

Bu sözlerden sonra Velid, müşriklerin fasit niyetlerine illa bir çıkış yolu bulmak için kendisini zorlayarak şu izahta bulundu:

“–Ancak O, kardeşi kardeşten ayırıyor. Akraba arasına ayrılık tohumları ekiyor. Bu sebeple sözü de sihir ve büyüden başka bir şey değildir!” (İbnü’l-Cevzi, VIII, 403-404; Hakim, II, 550; Vahidi, s. 468)

Kur’an-ı Kerim hususundaki ithamlarında muvaffak olamayan müşrikler, bu sefer de Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in mübarek şahsını hedef aldılar.

Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’in oğlu Kasım’ın, iki yaşında iken vefat etmiş bulunmasını fırsat bilerek, as bin Vail’in ağzından O’na “ebterdir” dediler. Yani zürriyeti kesik, nesli bitmiş, soyu tükenmiş diye alay ettiler. Böylece Allah Rasulü’nü insanların gözünden düşü­rüp, O’nun, gönüllerdeki tesirini izale etmek istiyorlardı.

Ancak bunda da muvaffak olamadılar. Kevser Suresi, yüzlerine bir sille-i Kahhar olarak şakladı:

“(Habibim!) Hiç şüphesiz Biz sana Kevser’i verdik! Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! (Üzülme! Bil ki) asıl ebter, soyu kesik olan, sana hınç besleyen ve buğzedendir!” (el-Kevser, 1-3)

Bu sureden anlaşıldığı vechile, hangi za­man ve mekanda olursa olsun, Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-’e buğzeden ve hınç yüklü olanların ortak sıfatı “ebterlik”tir. alemlerin Efendisi’ne bedevi demeye kalkışan görgüsüzler, Kainatın Fahr-i Ebedi’sine kendi cüceliklerini izafe etmeye cür’et eden ahmaklar, getirdiği hak dine -haşa- çöl kanunu diyen zavallı bedbahtlar, maddi-manevi nasipsiz, zürriyetsiz, ebter kimselerdir.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ

Yorum gönder